İnferno 3 Cehennemin Kapısı
İNFERNO KANTO 3
CEHENNEMİN KAPISI
Bu kapıdan Azap şehrine girilir,
Bu kapıdan sonsuz
acıya geçilir,
Bu kapıdan
kaybolmuşların yoluna çıkılır,
Adalet bunu
gerektirir. Beni inşa eden, İlahi emirdir
En Yüce Hikmet, En
Yüce Sevgidir.
Benden önce -sonsuza
kadar yaşayacak olanlar dışında-
Bir şey
yaratılmamıştır. Ezelden Ebede kadar kalıcıyım.
Ey bu kapıdan giren
kişi, Ümidi geride bırak!
Kapının üzerinde, siyah mermer üstüne bu sözler yazılıydı
“Bu çok zor Efendim” dedim
Hemen halimi anlayarak; “Endişeyi bırak, korkaklığı
da,
Dertliler ülkesine geldik, daha evvel söylediğim gibi,
Akıldan
ayrılanların yanına” diyerek, gülümsedi.
Elini, elimin
üzerine koydu, teselli etti, içimi rahatlattı.
Sonra bana saklı dünyayı gösterdi:
Yıldızsız gökyüzüne çığlıklar, yalvarmalar, ağlamalar
yükseliyordu;
Acı haykırışları
işitince ağlamaya başladım.
Bozuk konuşmalar, her dilden yankılanıyordu.
Korkunç sesler, ıstırap dolu kelimeler, öfke;
Yüksek sesler, sessiz iniltiler, patlayan şamar sesleri,
Hepsi birleşmiş uğulduyor,
Simsiyah atmosferde bir kum fırtınası, girdap olmuş
dönüyordu.
Korku içinde; “Bu sesler ne?” dedim “Eza
çekenler kim?”
“Bu zavallıların
çarpık yoludur.
Öyle bir hayat
yaşadılar ki, ne kendilerine bir suçlama, ne de bir övgü geldi.
Şimdi kendileri gibi
olan meleklerle beraberler.
O meleklerin bir
kısmı ne şeytanın peşinden gitti ne de Tanrı’ ya sadık kaldı;
Öylece durdular, hareketsiz;
kendi başlarına.
Ne Cennet alır
bunları, ne de Cehennem!” dedi.
“Bunlar nasıl bir
darbe alıyorlar ki, bu kadar bağırıyorlar?”
“Hiç ölmeyecek gibi
kör bir hayat yaşadılar, şimdi o hayatı değişmek isterler.
İsimleri hiçbir
yerde geçmeyecek. Dünyada onları hatırlayan olmayacak.
Bu insanları gördün
yeteri kadar, şimdi yolumuza devam edelim”
Bir bayrak geçti hızla ve pek çok kişi o bayrağı takip
etti.
Nefes almaya
vakitleri yoktu.
Böylelerinden, dünyada bu kadar çok olduğunu bilmiyordum.
İçlerinde bazılarını tanıdım.
Birisi, reddetmişti görevi korkudan. (Papa Celestine 5)
Hemen anladım, buradakilerin kimler olduğunu.
Hem Tanrı’ yı, hem de Tanrı düşmanlarını kızdırdılar.
Bunlar aslında hiç yaşamamış sayılır.
Çıplaktılar ve devamlı arılar, sinekler, böcekler
tarafından sokuluyorlardı.
Yüzleri kan ve gözyaşı içindeydi.
Akan gözyaşı ve kanı solucanlar böcekler yalıyordu.
Sonra biraz ilerde, geniş bir ırmak kıyısında toplanmış
kalabalığı gördüm.
Hemen sordum:
“Bunlar kim ve niye büyük bir istekle karşı kıyıya geçmeyi
bekliyorlar?”
“Biraz dinleneceğiz
Acheron ırmağı kıyısında
O zaman anlayacaksın
ne olup bittiğini.”
Gözlerimi yere indirdim, biraz utanmıştım,
ırmak kıyısına varana kadar, başka bir şey sormadım.
Onu rahatsız etmek
istemiyordum.
Saçı sakalı ağarmış yaşlı bir adam,
“Yazıklar olsun
size” dedi
“Bundan böyle
gökyüzünü görmeyi unutun.
Sizi karşıya
geçireceğim, sonsuz karanlığa, Acı, buz ve ateşe.
Sen kimsin öyle,
yaşayan adam?
Bunların yanından
ayrıl.
Buradakilerin hepsi ölüdür”
Baktı ki; ben hareket
etmiyorum,
“Bu yoldan değil,
başka yoldan gideceksin kıyıya varmak için,
“Daha hafif bir
tekne lazım sana.” dedi.
“Charon mesele
çıkarma;
Bütün isteklerin emir sayıldığı yerden
emredildi.
Tartışacak bir şey
yok.” dedi Virgil.
Çamurlu ırmağın kaptanından başka ses çıkmadı.
Gözlerinin etrafında ateş halkaları vardı.
Ama etraftaki çıplak ruhlar titremekteydi.
Renkleri değişiyor, dişleri takırdıyordu.
Charon’ un konuşmasını duyunca, hem Tanrıya,
Hem de anne babalarına lanet okudular.
Bütün insanlığa, doğdukları yere, tohumlarına,
Dünyaya gelmelerine neden olan olaya, kendi doğumlarına
lanet okudular.
Kalabalığın içinde birbirlerine sokuldular.
O kötü ırmağın yanında yüksek sesle ağladılar.
O ırmak, Acheron, Allah korkusu olmayanları
beklemekteydi.
Zebani Charon, gözleri kor gibi parıldayarak çağırdı
onları;
“Toplanın” dedi.
Oyalananların üzerine küreğini indirdi.
Ağaçtan dökülen yapraklar gibi döküldüler hemen.
Âdem’ in kötü tohumları, teker, teker ırmağa doğru gitti.
Charon’ un başıyla işaret etmesi üzerine, hepsi itaat etti.
Onlar daha karşı kıyıya varmadan, bu tarafta bir gurup
daha toplaştı.
“Oğlum, Allah’ın
gazabı altında ölenler,
Buraya her
memleketten, her iklimden gelmişlerdir.
Öbür tarafa geçmeyi
kendileri isterler.
Çünkü, Adalet bunu gerektirir.
Korkuları isteğe dönüşür.
Hiçbir ‘iyi ruh’
buradan geçmez.
Charon’ un ne demek
istediğini anlamışsındır şimdi.”
Bunu söyler söylemez, karşı kıyı bir depremle sarsıldı;
Şimdi bunları hatırlarken, yine ter içinde kaldım.
Yer yarıldı, kırmızı lava fışkırdı
Bir rüzgarla,
Işıldadı,
O ışıkla kendimden geçip, yığılıp kaldım.
YORUM
Dante ve Virgil Cehennemin kapısına gelirler,
kapıda ürkütücü bir yazı yazmaktadır. Buraya giren bir daha çıkamayacak,
aydınlığı göremeyecektir. Dante bu kapıdan geçmekten haklı olarak korkuyor ama
Virgil’ e de pek bir şey söyleyemiyor, onun duygularını incitmek
istemiyor. Çünkü, Virgil’ de Cennet' e gidemeyecekler arasında.
Virgil, O’nu girmesi için yüreklendiriyor.
“Korkaklığı bırak” diyor. Girdiklerinde acı çekenleri görüyorlar;
haykırışlar yeri göğü inletiyor. Dante bunların kim olduğunu sorduğunda, “kötülük
karşısında tarafsız kalanlar, hiçbir şey yapmamayı tercih edenler” cevabını
alıyor. Hiçbir şey yapmamakla, tarafını seçmemek de bir seçim aslında.
Buradaki ruhların arasında, Tanrı şeytanı kovduğunda ne şeytanla giden ne de
Tanrı’ ya sadık kalan, tepkisiz kalan melekler de var.
“Buradakilere fazla bakma,
geç; bunlara bakmaya değmez” diyor Virgil. Bu kişilerin isimleri de
belirtilmiyor. İyi veya kötü bir şey yapmamışlar, korkaklar, isimlerini anmaya
gerek olmadığını düşünüyorlar.
Dante, içlerinde bazısını
tanıyor, bu kişi, görevi reddetmekle suçladığı Boniface’ den evvel Papa olan
Celestine. Görevi üstlenip hakkıyla yerine getirmektense tarafsızlığı tercih
etmiş. Boniface, onu istifa etmeye ikna etmiş ve kendisini Papalığa seçtirtmiş.
Sonra da bazı kötülükler yapmış, bu sebepten Dante her ikisini de sevmiyor.
Dünyada harekesiz, tepkisiz
kalanların cezası, arılar tarafından sokulmak, böcekler tarafından ısırılmak. O
hareketsizliğin tersine, şimdi sürekli hareket halindeler elleri kollarıyla arıları
savmaya uğraşıyorlar. Akan kanları -iyilik yolunda akıtmadıkları kanları- şimdi
bu böceklere solucanlara yem oluyor.
Yaşadığı dönemde, Sokrat’ a “at
sineği” diyorlarmış. Sinek veya arı nasıl sakin hayvanı soktuğunda, at
yerinden fırlarsa, O’nun fikirleri de, toplumu harekete geçiriyordu. Filozofun
görevi bu halkı uyandırmak. “Kötülüklere karşı sessiz kalma” demek.
Dünyada kendi çıkarı için
susanlar hareket etmeyenler öğüt almayanlar burada sineklere böceklere maruz
kalıp, hareket ediyorlar.
Bunları gördükten sonra
ilerliyorlar, ırmak kıyısına gidiyorlar. Irmağın öte tarafı, karanlıktan
görülmüyor. Buradan sonra karşıya geçecek olan, Cehennem yolcuları, kendi
istekleriyle geçiyorlar; çünkü dünyada, kötülüğü seçtiler, şimdi de
gidecekleri yer belli, yani seçim daha evvelden yapılmış durumda.
Kürekçi, Virgil’ in şiiri, Aeneid’ de olduğu gibi, Charon. O, Dante’nin yaşayan biri olduğunu anlayıp, “senin burada işin yok” diyor.
Virgil durumu anlatıp, izinleri
olduğunu söylüyor. O sırada büyük bir deprem oluyor. Dante korkusundan
bayılıyor.
Comments
Post a Comment