INFERNO KANTO 28

 

 

BÖLÜCÜLER

 Bu çukurda gördüğüm kanı ve yaraları kim anlatabilir?

Kafiyesiz, ölçüsüz, düzyazıyla olsa bile anlatması zordur.

Akıl, havsala almaz; dil yetersiz kalır bu görüntü karşısında.

Hiçbir savaş meydanı böylesini görmemiştir.

Şaşmaz Livy’nin anlattığı uzun savaşlarda bile,

Dokuzuncu çukurda gördüğüm yaralar gibisi yoktur.

Muhammed, çenesinden taa aşağıya kadar, boydan boya ikiye bölünmüş;

İç organları dışarıya dökülmüştü.

Ben ona dikkatle bakarken, O da bana baktı ellerini açıp,

“Gördün mü, bak, kendimi nasıl da ikiye ayırdım? Yanımda ağlayan, başı yarık olan Ali’dir.

Halkayı döndüğümüzde, yaralarımız kapanır,

Arkamda bekleyen şeytanlar, yeniden yaralar bizi. Ama siz kimsiniz?

Niye oradan bize bakıyorsunuz?

Kendi çukurunuza geç gitmek için, vakit kazanmaya mı çalışıyorsunuz?” dedi.

 

Virgil cevap verdi:

“Bu adam daha ölmemiştir, suç işlediği için de burada değildir.

Ama görmek, öğrenmek için gelmiştir.

Ben ölüyüm ve onu bütün halkalarda gezdiriyorum. Doğrusu bu”

Bu sözleri duyan belki yüz tane ruh durup, bana baktılar hayretle.

Muhammed, “O zaman sen, dünyaya dönecek olan Fra Dolcino ’ya söyle,

Eğer kısa zamanda yanıma kavuşmak istemezse, yiyecek stoklasın.

Kar yağdığında o mahsur kalacak, Navarese kazanacak zaferi.

 Fra Dolcino aç kalmasa, Navarase için bu zafer kolay olmaz.” dedi.

Bunu gitmek üzere, bir ayağını yerden kaldırarak söylemişti.

Sözleri bitince ayağını yere bastı ve yoluna devam etti.

 

Kaşı gözü yarılmış burnu ve bir kulağı kesilmiş bir başkası yanımıza yanaştı:

“Günahından dolayı burada olmayan adam

Sanırım İtalyan’sın, seni evvelce görmüştüm;

Yukarı döndüğünde Pier da Medicina’ yı hatırla.

Guido ve Angelo’ya söyle,

Onlar gemilerinden atılıp, boğulacaklar. La Cattolica yakınlarında

Tiran onları taş bağlayıp atacak.

Kıbrıs ve Majorca arasındaki sularda Neptün böyle bir vahşet görmemiştir.

Yanımdaki de o kıyıları hiç görmemeyi dilerdi.” Dedi.

“Bu haberleri yukarı götürmemi istiyorsan, o kim anlatır mısın bana?” dedim ona.

Yanındakinin ağzını açtı, gösterdi;

“Bu artık konuşamaz, Sezar’ı Rubicon’u geçmeye ikna eden,

‘Bir adam hazırsa, yapacağı işi geciktirmek, ona zarardan başka bir şey getirmez’ diyen adam bu”

Onu bu halde görmek beni ne kadar üzdü. Curio’ydu bu, dili ikiye yarılmış olan...

Eskiden ne kadar cesaretle konuşurdu! 

O sırada bir başkası geçti yanımızdan,

İki eli de kesilmişti, elsiz kollarını yukarı kaldırarak:

“Beni de hatırla; İsmim Mosca, Toskana’ya kötülük tohumu atan bendim” dedi.

Ben de “Çok kişinin ölümüne neden oldun” dedim.

Bu zaten acılı olan adamı daha da hüzne boğdu. Delirmiş gibiydi.

O sırada diğerleri arasında kellesini eline almış, yürümekte olan bir adam gördüm.

Başını fener gibi taşıyordu elinde. O baş bize baktı: “Ah” dedi,

Birken iki, ikiyken birdi; Kendi kendisini fener yapmıştı

Nasıl olurdu böyle bir şey? Hükmü veren bilir ancak.

Köprünün altına vardığında, eliyle başını bize doğru kaldırdı, daha iyi duyalım diye,

Şimdi gördün bu cezaları, halen nefes almakta olan adam;

 Bak bakalım bundan büyük acı var mı? Adım Bertrand de Born,

Genç kralı babasına karşı ayaklandıran bendim. Baba ile oğlu birbirlerine düşman ettim.

Abşalom ve Hazreti Davut’ un arasını açan Achitopel bundan kötüsünü yapmamıştır.

Başımı yük gibi taşıyorum şimdi. Bana bakan burada nasıl cezalandırıldığımızı anlar...”



 

YORUM

 

Bu bölümde Hazreti Muhammed ve Hazreti Ali Cehennem’de gösterilmiş. "O dönemdeki inanca göre Hazreti Muhammed’in Hristiyan bir din adamı olduğu ama sonradan ayrı bir din çıkardığı şeklinde" açıklamalar olmuş. Dini böldüğü gerekçesiyle böyle bir sahnede yer almış. Benim kanaatime göre, İznik Konsülünden beri Hazreti İsa’nın varlığıyla ilgili olan tartışmalar (Acaba Tanrı mı, insan mı? Yarı Tanrı, yarı insan mı? Hem Tanrı, hem insan mı?)  burada etkili olmuş. “Hem Tanrı, hem insan” görüşü kabul edilince, bir teklik söz konusu oluyor. Tek vücutta iki varlık.

Müslümanlıkta, bu kabul edilmediği, Hazreti İsa’nın peygamber olduğu, kendisi için, “Tanrı" denmesi, "Tanrı’nın oğlu” denmesi yasaklandığı için, Hristiyanlıktaki üçte birlik (Baba, Oğul, Kutsal Ruh), İkide birlik (Hem Tanrı, hem insan) görüşleri kabul edilmediği için, “Bir’i ayırdı, -Baba, Oğul Kutsal Ruh- hepsi birden Tanrı olma fikrini yıktı. Tanrı’nın God İncarnate dedikleri şekilde Hazreti İsa’nın doğumuyla, "ete kemiğe bürünmesi" fikrine karşı geldi” gibi gerekçelerle Hazreti Muhammed’i, dolayısıyla bizim Müslümanlık inancımızı eleştirmiş oluyor. “İkide birlik anlayışını yıktı” diye bölücülükle suçlanarak, kendi bedeni ikiye ayrılmış olarak gösterilmiş.

Hazreti Muhammed’i temsil eden ruh, Fra Dolcino’ nun da Cehennem’e geleceğini söyleyerek, oradan ayrılır. Fra Dolcino Orta çağ’ da yaşamış bir rahiptir. Düzene, feodaliteye karşı çıktığı için öldürülmüştür. Kalesinin etrafı kuşatılmış, yiyecek sıkıntısı çıkınca kendisini savunamaz olmuştur. Dolcino için, “burada yiyecek depolamazsa” aç kalacak, sonu gelecek, deniyor.

Daha sonra Bertrand de Born’u görürler.  İngiliz sarayında, prensi, babasına karşı kışkırttığı, baba ile oğulun arasını açtığı için, başı gövdesinden ayrılmış, başını elinde fener gibi taşımaktadır. Corp kelimesinin hem vücut, hem de tüzel kişilik anlamına gelebileceğini söylemiştik. Şehir de bazen tek bir insan vücudu olarak tasvir edilir. Devletin bütünlüğünü bozmak, aynı insan vücudunu parçalara ayırmak gibidir.

Burada söz konusu olan baba- oğul, kral ve oğlu olduğu için onları birbirine karşı kışkırtmak devleti bölme anlamına geliyor. Bu yüzden Bertrand de Born’un cezası ağırdır.

 

 

Comments

Popular posts from this blog

Sicilya

İnferno 2 İniş

Buz Üzerinde Yürümek