İnferno 7 Müsrifler ve Cimriler
Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme ve büsbütün de
açıp tutumsuz olma!
Yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.
Isra 29
İnferno
Kanto 7
Müsrifler ile Cimriler
"Papa
Satan Aleppe
Papa
Satan Aleppe"
Pluto
bunları sayıklıyordu.
Bilge
“Korkma; korkun sana baskın gelmesin, yolundan almasın,
Bunun
kuvveti varsa da, seni yolundan edemez” dedi bana güven
vererek.
Sonra
Pluto’ un yuvarlak yüzüne döndü: “Kes sesini lanetlenmiş Kurt;
Nefretinle
kendi kendini ye!
Bu
yolcunun yolculuğu, alelade bir yolculuk değildir;
Baş
Melek Mikail’ in kendini beğenmiş asilerden intikam aldığı yerden, yukarıdan izinlidir.”
Fırtına
da yelken direğinin kırılıp da, üstüne dolanan
Yelkenlerle
bir çatırdayarak suya inmesi gibi, vahşi canavar yere serildi.
Biz
de dördüncü çukura doğru yola koyulduk
Evrenin
bütün kötülükleri burada saklanıyordu
İlahi
Adalet!
Ne
cezalar veriyor, ne işkenceler yapıyorsun.
Niye
günahın bizi yenmesine; yiyip bitirmesine izin veriyoruz?
Buradaki
ruhlar, Sicilya kayalıklarını döven dalgalar gibi birbiriyle çarpışıyor
Birbirinin
üzerine yıkılıyor; Etrafımızda
halkalar halinde dolaşıyorlardı.
Bu
halka, her yerden daha fazla kalabalıktı;
Yüksek
sesle uluyorlardı.
Ağrılıkları
göğüsleriyle ittirerek taşıyorlardı.
O
ağırlığın altında bağırıyorlardı
Biri
öbürüne “niye biriktiriyorsun?”
Diğeri öbürüne
“niye savuruyorsun?” diyordu
Bir
o tarafa, bir bu tarafa,
O
ağırlıkları taşıyor, birbiriyle karşılaşınca geri dönüyor, dönüp tekrar çarpışıyorlardı.
Hep,
aynı şeyleri söylüyorlardı. Kalbim
daraldı;
“Üstadım,
lütfen açıklar mısın kim
bunlar?
Şu
solumuzdakiler, kafası kazınmış olanların hepsi
papaz mı?”
“Buradakilerin
hepsinin akıl gözleri kapalıydı,
Orta
yolu bilmezlerdi.
Kendileri
de, bunun böyle olduğunu alabildiğine yüksek sesle haykırıyor şimdi,
Soldakiler
papazdı, başları kazınmış olanlar;
Onların
yanında papa ve kardinaller var.
Açgözlülükleri
sınır tanımayanlar..." dedi
"Bu
iki gurup arasında tanıdıklarım olmalı" dedim.
"Boşuna
düşünüyorsun bunu,
Yaşadıkları
hayat onları pislik içinde bıraktı, burada çektikleri eza, onları tanınmaz hale
getirdi
Sonsuza
kadar, bu ağırlıkları sürükleyecekler.
Dünyadayken,
gözlerini kıstılar, kör olmaya çalıştılar.
Şimdi
burada öyle karanlıktalar ki; tanıyamazsın
Sonsuza
kadar, eli sıkılar ve kafası kazıtılmış olanlar;
Lüzumsuz
harcama yapan müsriflerle, cimriler beraber olacak.
Dünya
malını gördün oğlum, Fortuna’ nın elindedir
İnsanın
aklını karıştırır.
Ay
ışığı altındaki bütün altınlar, bunların hevesini tatmin edemez;
Bu
gördüklerinin tek bir tanesine bile yetmez."
"Üstadım
bu bahsettiğin Fortuna kimdir?
Niye
dünyanın zenginliği onun elinde?"
"İnsanlar
kendi cahilliklerinin kurbanıdır.
Şimdi
dediklerimi iyi dinle;
Bilgeliği
herşeyi kaplayan Alemleri
yaratan Tanrı, onlara yönetici olarak Melekleri tayin etmiştir,
Her
yer eşit aydınlansın; Işık
eşit olarak dağıtılsın, diye
Dünya
malının, makam ve mevkiinin de bir yöneticisi vardır;
Talihi, insandan, insana; ırktan ırka, aileden aileye, zamanı geldiğinde
taşır.
İnsan
kendi talihini idare edemez,
Bir
milletin talihi yükselir, yönetici olur; diğeri yönetilir
Yönetici
nasıl karar verdiyse öyle olur.
Kararlar,
yüksek otların arasına saklanmış bir yılan gibi gizlidir
İnsan
aklı onu anlayamaz
Kendi
krallığında, işlerin nasıl yürüyeceğini kendi kararlaştırır;
Nasıl
diğer Tanrılar, kendi krallıklarını yönetiyorsa
Değişik
Kombinasyonlar yapar, sıralar, hiç durmak
bilmez.
Kimseyle
anlaşmaya yanaşmaz; Görevi gereği taviz vermez.
İnsanın
talihi değişince feleğin çarkına küfreder,
Küfrün
muhatabı Fortuna’ dır.
Ona
teşekkür etmesi gerekenler bile bazen küfreder
Suçlamaya
gerek yoktur, o görevini yapmaktadır
Ama
o kutsanmıştır, bu lafları duymaz
Diğer
meleklerle, beraber mutludur. Mutlulukla çarkı döndürür,
Hadi
şimdi buradan, daha beterini görmeye gidelim,
Bir
yıldız batarsa, diğeri doğar; yolumuza devam edelim"
Başka
bir su kenarına geldik, karanlık sulara,
Zor
yollardan, çetin geçitlerden geçerek, Styx
bataklığına vardık.
Durup
etrafıma baktım; çamura batmış
insanlar gördüm.
Hepsi
çıplaktılar ve öfke içindeydiler
Birbirleriyle
tekme tokat kavga etmekle yetinmiyor, bir de ısırıp etini çiğniyorlardı
“Öfkesine
hâkim olamayanların yeri burası oğlum” dedi Virgil.
Bataklığın
içinde, bazılarının öfkesi köpürüyor,
Yukarı
çıkıyor, ne tarafa baksan öfkelileri görüyorsun
“Güneşi
göremedik, kafamızın içi hep öfkeden bulanıktı,
Dünyadayken
de, hep çamurun içindeydik” diyorlar;
Ağızlarından
çıkan anlaşılmıyor, çünkü boğazlarının içi de çamur dolu”
Bataklıkla
kuru kıyının arasında dolaşıp, bu ruhları gördükten sonra
Kuleye
yaklaştık...
Yorum
Pape Satan, Aleph
7. Kanto bu sözlerle başlıyor. Zenginlik
Tanrısı Plutus büyük düşman olarak tanıtılmıştı geçtiğimiz bölümün sonunda
İncil’in Timothy (6 10) bölümünde "Para aşkının bütün kötülüklerin temeli
olduğu" söylenmiş bu yüzden para hırsı büyük düşman olarak görülmüş.
Kesik kesik bu sözleri sıralıyor. Pape
diyerek başlıyor ve bu bölümde anlatılacak para ve mal düşkünü papaları ve din
adamlarını haber veriyor. Sonra Şeytan; sonra da Aleph.
Aleph İbranice de ilk harf. Yunanca Alpha,
Arapça Alif gibi başlangıcı simgeliyor
İbranice de numara olarak karşılığı 1 (Arapça
’da da öyle Ebcet hesabında.)
Ibranice de gizli saklı görünmeyen manası da
var. Çünkü sessiz telaffuz edilmeyen bir harf.
Bunun yanı sıra kelime anlamı boğa başı (Kral
başı anlamına da geliyor.)
Hazreti Musa, Mısır’dan kavmini çıkardığında
bir ara onları bırakıp, dağa çıkıyor Tanrı’dan “on emri” alıyor. O kırk
günlük sürede kavmi başlarında peygamber olmadığı için tekrar eskiye dönmek
istiyor kendilerine altından boğa yapıp ona tapıyorlar.
Hazreti Musa, dağdan on emirle birlikte
döndüğünde, bu sahne karşısında çok üzülüp, onlara kızıyor boğa heykelini
parçalıyor.
İnsanoğlunun yoldan çıkmaya hep hazır olması,
paraya karşı zayıf olması, Allah’tan başkasına tapmak tehlikesinin sanılandan
yakın olması vurgulanıyor bu hikâyede.
Bu konu aynı zamanda Kuran’ da da
anlatılıyor.
Bu üç kelimeyi bir üçgenin köşeleri gibi
düşünürsek; din adamı, şeytan ve para hırsı, üçü “üç köşeyi kapmış, hep
birbirlerinin etrafında dolanıyor” gibi düşünebiliriz.
Mikail
Dört büyük Melekten Mikail
İncil’in Revelation (Vahiy) bölümüne göre
Meleklerle şeytanlar arasında mücadelede Mikail şeytanları Cennet’ ten atması
ve Şeytan’ ın Cennet’ten kovulma hadisesini anlatıyor.
Mikail’in olduğu yerde (yani Cennet’ te)
Dante’ nin ahireti görmesi için özel izin çıktığını söylüyor. Dante Cennet
kelimesini, Hz. Meryem’in, Hz İsa’nın isimlerini Cehennem’de anmıyor.
Vahiy 12
Gökte savaş oldu. Mikail’le melekleri
ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama
gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. 9 Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün
dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne
atıldı.
Cimrilik
– Avarice
Yedi
büyük günahtan biri olan cimrilik bu bölümde anlatılıyor. Para hırsı olanlar
parayı malı yığanlar öbür dünyada o yığdıkları malların ağırlığıyla baş başa
kalacak. O ağırlığı kaya şeklinde sürekli oradan oraya taşımak zorunda
kalacaklar Bunu taşırken nefesleri tükenecek sıkıntı çekecekler.
Bunlar
ihtiyaç sahibini görmüyor mallarından infak etmiyorlardı; burada da kendileri
görünmez olmuşlar sisin altındalar. Kim oldukları isimlerini belirtmeye gerek
görülmüyor. Sadece “Bunlardan çok var” diyor Virgil.
Başları
tıraş edilmiş olanlar:
Bu
kişiler orta çağdaki keşişler; başları tepelerinden tıraş edilmiş bunu bir
tevazu göstergesi olarak yapıyorlar ama onlardan mal düşkünü olanlar Cehenneme
düşmüş.
Savurganlar:
Savurganlar,
müsrifler, paranın değerini bilmeden hesapsızca harcayanlar, cimrilerle beraber
aynı yerdeler ama onların gittiği istikametin tersine gidiyorlar. Her iki
gurupta halka çizmeye çalışıyor ama belli bir yerde karşılaşıp geri dönüyorlar,
sonra öbür uçta tekrar karşılaşıyorlar. Halkayı tamamlayamadan geri dönmüş
oluyorlar. Birbirlerindeki zaafları görüp, “Niye sen çok cimriydin? Niye sen
çok müsriftin?” diye soruyorlar.
Aristo’
nun orta yolu seçmenin en iyisi olduğu, “ne çok cimri ne de çok savurgan ol”
düşüncesini burada gösteriyor şair. (Altın orta- Golden mean)
Fortuna:
Şans,
talih simgesi olarak antik çağdaki Tanrıça Fortuna ’yı görüyoruz.
Fortuna,
Çark-ı felek dediğimiz Wheel of Fortune veya Latince adıyla Rota Fortuna’ yı
çeviriyor. İnsanların talihi dönüyor; iyiyken biraz sonra düşüşe geçiyor,
kötüyken düzeliyor. En dipteyken üzülmemek gerek, çünkü bundan sonra düzelecek.
En yukardayken çok güvenmemek gerek, çünkü biraz sonra inişe geçecek.
Bazıları
talihi kötü gittiğinde, feleğe, talihe, kadere küfreder. Geçmiş zamanlarda bu
çarkı döndüren Fortuna’ nın keyfi hareket ettiğine inanılmış. Burada Dante,
O’nun Tanrı dan aldığı emir doğrultusunda hareket ettiğini vurguluyor.
Dante’
ye yöneltilen eleştirilerden biri, “Hristiyan kavramlarıyla bir şeyi
anlatırken arada Yunan mitolojisine, felsefesine yer veriyorsun. O dönemin
Tanrılarından bahsediyorsun” şeklinde olmuş. Ama tabii, Dante din
kitabı yazmıyor; burada bir tiyatro eseri gibi çeşitli karakterler var; sonuçta
bu bir şiir ve alabildiğine hayal dünyasını kullanıyor.
Bu bölümde de Fortuna için, „diğer tanrılarla beraber“
diyor. Hem melek diyor; hem Tanrı diyor. Antik
çağ düşüncesiyle Hristiyan kavramlarını karıştırıyor.
Fortuna,
para, makam, mevki dünyada değer verilen şeylerin kime gideceğini düzenliyor.
Hem insanlar, hem de milletler için feleğin çarkını döndürüyor.
Öfke:
En
son olarak öfkesini kontrol edemeyenlerin yanına gidiyorlar. Bunların cezası da
dünyada olduğu gibi ahirette de günlerini kavga- dövüş içinde geçirmek.
Aslında
boşa bağırıyorlar, düştükleri çamur boğazlarına dolmuş, ne dedikleri
anlaşılmıyor. Bu da yerinde bir benzetme çünkü öfkeliyken insan saçma sapan
manası olmayan şeyler söyler.



Comments
Post a Comment