İnferno 8 Cehennemin Başşehri Dis



 Evet Kule' ye yaklaşmıştık;

Ama bataklığı geçmeden evvel sanki iki işaret fişeği gibi,

 parıltı oldu kulenin her iki tarafından.

Sonra uzaktan bir başka ateş ona cevap verdi;

 

"Bu işaretleşmeler de ne?" dedim Bilge'ye

"Bu kadar mesafeden kim ne söylüyor ateşle?'

 

"Pis bataklığa bak; kimi çağırdıklarını göreceksin;

Eğer sis mani olmazsa."

 

 

 

O kirli kanalda, ok hızıyla geldi tekne;

Sadece tek bir kayıkçısı vardı,

"Yakaladım sizi" dedi kayıkçı.

 

"Phlegyas! Phelegyas! boşuna nefesini tüketme" dedi Rehber;

"Sadece bizi karşı kıyıya geçireceksin o kadar!" 

Deli Phlegyas sanki kendisine bir şey yapmışız gibi öfke doluydu.

 

Hiç bir şeyden korkmayan rehberim, kayığa bindi eliyle gelmem için işaret etti;

Ben binince kayık yerleşti suya,

Şimdi tekne her zamankinden daha ağırdı.

 

Bataklığın içinden biri başını kaldırdı ve bağırdı;

"Zamanından önce buraya gelen de kim?"

 

"Benim geldiysem de, burada kalacak değilim!

Sen kimsin bu düşkün ve kötü kokulu halinle?"

 

"Ağlayanım ben."

 

"Kıyamete kadar ağla, ah çek!

Tanıdım seni, Cehennem köpeği;

Pislik seni!"

 

Elini kayığa uzattınca Üstadım;

"İn aşağı pis köpek; diğerleriyle beraber kal burada" diye azarladı onu.

 

Sonra bana sarıldı "Surat asma" dedi

"Seni doğuran Ana' ya rahmet olsun, kibar ruh."

 

"Bu aşağıdaki adam, ukalanın tekiydi, dünyada hiçbir iyilik yapmamıştır kimseye

Şimdi , pisliğin içinde.

 

 Şimdi yaşayanlar içinde nice üst mevkide olan,

 Bağırıp, çağıran var ki; sonları böyle olacak

Bu domuz pisliğinin içine serilecekler."

 

"Canı çıksın dedim beter olsun!

Beter olsun da bu pis kokulu yeri terk etmeden göreyim."

 

"Karşı kıyıya varmadan isteğinin kabul edildiğini göreceksin" dedi bana rehberim.

 

Diğer ruhlar bunun üzerine hücum ederek;

 "Filippo Argenti’ nin işini bitirelim" dediler hep birlikte.

Floransalı kuduz köpek, çılgına döndü hırsından kendi kendisini ısırdı.

Diğerleri onun başında toplandı.

Onu öylece bıraktık…

 

Daha başka bir şey demeyeceğim.

Ama çığlıkları hala kulağımda.

Karşı kıyıyı görmek için gözlerimi kıstım.

 

 

 

 

"Oğlum;" dedi ustam

"Cehennemin başşehri Dis önümüzde

Sakinleri de kalabalık guruplar halinde dolaşıyorlar içinde."

 

"Görüyorum mescitleri

Alev alev yanıyorlar." dedim.

 

"Cehennem ateşinin kıyamete kadar yanacak yakıtıdır onlar

Bütün alt tabakalardan görülür." dedi Ustam.

O konuşurken hendeğe girmiştik.

 

Duvarları sanki demirden yapılmış, kayığımızın yanında

yükseklere uzanıyordu şehrin.

 

Etrafında dolandık, en nihayet tekneyi kıyıya çekti kayıkçı ve

"İnin, inin!" diye bağırdı.

"Burası giriş."

 

Cennet’ten kovulmuş yüzlerce gölge kapının üzerine birikmiş halde,

„Ölüm krallığını daha yaşarken gelip işgal eden de kim?“ dediler.

 

Virgil biraz ilerleyerek, onlarla konuşmak istediğini belli etti.

Sakinleştiler.

Birisi:

"Gel ama yalnız gel" dedi

Buraya gelmeye cüret eden yanındakine söyle; nasıl geldiyse öyle gitsin.

Aynı yoldan.

Şansını denesin bakalım. Buraya sadece ölüler gelir ve bir daha çıkamaz."

 

Değerli Okuyucu; bu kötü lafların bana nasıl tesir ettiğini, nasıl içime işlediğini anlayabilirsin.

Bir daha dünyaya dönme ümidimi kaybetmiştim.

 

"Aman değerli ustam, rehberim! beni buraya kadar sağ salim getirdin kötüleri def ettin

sakın yanımdan ayrılma.

Korkuyorum bunlar bizi geçirmeyecek, geri dönelim.

Işığa doğru gidelim."

 

Rehberim yüce ruhluydu;

"Korkma" dedi, "sana yüksek yerden izin verilmiştir kimse mani olamaz.

Burada bekle kendine gel, ümidini kaybetme

Seni burada yalnız başına koymam, göndermem biryere.'

 

Bunları söyleyerek yanımdan ayrıldı.

Şüphe içindeydim.

Neler konuştuklarını duyamıyordum

Ama onu dinleyen kalabalık dağıldı; bağırıp çağırmaya başladılar.

Kapıyı ustamın suratına çarptılar.

 

Yüce Ruh kapının önünde yalnız kalmıştı.

 

Yanıma geldi acı içindeydi.

 

Gözleri yerde, suratı asıktı

"Kim bizi yasaklıyor?" dedi

Sonra bana "ümidini kaybetme ben sinirlendim diye.

Bunlar ne tuzak kurarsa kursun biz yolumuza devam edeceğiz.

 

Bu edepsizlikleri yeni değil, daha önce de bizi engellemeye çalıştılar

 ama biz geçtik daha önceki geçitlerden.

 

Orada Cehennemin Kapısındaki yazıları okumuştun.

Ama şimdi bize yardım etmeye biri gelecek

 

O kapıdan geçti, yaklaşıyor.

Karanlık yokuştan aşağı iniyor,

O’na rehber gerekmez

Onun gelişiyle tüm kapılar açılır..." dedi.



YORUM

 

Dis kelimesi Yunan mitolojisinden, hem yeraltı tanrısının adı, hem de yeraltı şehrinin adı. Altın gümüş ve diğer madenler tabii zenginlikler yer altından çıktığı için yeraltı adeta uçsuz bucaksız zenginliklerin diyarı olarak düşünülmüş. Zenginlik kavramıyla öfke bir arada yer almış. Belki de büyük zenginliklerin büyük kavgalara savaşlara yol açmasından dolayı. Çok zenginlik huzur getirmiyor.

Dante ve Virgil, Dis'e geldiler ama buraya giriş kolay değil; içerde Cennet' ten Şeytanla birlikte kovulan İblisler var. Ne kadar gayret etse de şairler, bu iblisler içeri kimseyi almamaya kararlı. Virgil, gerisin geri dönmek zorunda kalıyor; çünkü insan aklı kötünün karşısında zafere Tanrı‘ nın yardımı olmaksızın ulaşamıyor. Virgil aklı ve felsefeyi temsil ediyor. Bu durumda tek çare meleklerden yardım istemek.  Meleğin haberi olmuş; büyük bir hışımla geliyor…

 

 

 

Bu bölümde 7 Büyük günahtan biri olan Öfke konusu devam ediyor. İnsanların gereksiz öfkeleri sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar var. Herkes birbirine bağırıyor, öfkeden göz gözü görmüyor. Sisli bir hava.  Şairler Dante ve Virgil de kendilerini bu bölüme almak istemeyen Zebanilere kızıyorlar. Uzaktan görünen şehirde mescitlerde var. Yani Müslüman şehirleri de, öfke yüzünden karışıklık yaşıyor. Din için değil de, para, pul, makam, mevki ve hırsa alet edilen ve bu amaçla inşa edilen mescitlerin alevler içinde olduğunu görüyorlar. Burada dikkati çeken bir başka konu Dante’nin rehberi Virgil ’inde yetersiz kalması. Bu yolculukta Dante Virgil’e güveniyor fakat O da kapıyı açtıramayınca umutsuzluğa düşüyor. Kapı açılsa da karanlığa girmekten ürküyor. Dante sürgüne gönderildiği için, doğduğu şehir olan Floransa’ya giremediği gibi, burada da Dis şehrine girmesine izin verilmiyor.

Filippo Argenti

 

Floransa‘ da Siyahlar Partisinden Dante‘nin rakibi. Dante'nin sürülmesi üzerine devlet tarafından el konan mallarını, sonradan Filipo‘ nun kardeşi ele geçirmiş.

Filippo‘ nun lakabı Argenti gümüş manasına geliyor. Atının gümüş süslemeleri varmış, öyle lüks düşkünlüğü ile tanınmış. Argent aynı zamanda Fransızca para demek. Öfkesinden dolayı burada ve Dante ona lanet ediyor. Onun isteğine uyarcasına diğer ruhlar gelip Filippi‘ ye hücum ediyor. Dünya‘ da öfkesine yenilenlerin cezası Cehennem‘ de  zamanını kavga dövüş ve hırs içerisinde geçirmek.

 

İsra Suresi 72. Ayet

 

Şu dünyada kör olan kimse, ahirette de kördür (dünyada doğru yolu göremeyen, ahirette de kurtuluş yolunu göremeyecektir, hatta onun) yolu daha da sapıktır. Kim bunda (dünyadakör ise, o, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır. '

 

 

 

 

İnferno Kanto 9

 

Kapıda Bekleyiş

 

Rehberimin geri döndüğünü görünce, korkudan yüzüm sarardı;

Ama benim halimi görünce, korkusunu belli etmemeye çalıştı.

Siste uzağı göremiyordu, gözlerini kısmış bakıyor, etrafı dinliyordu;

“Bu savaşı biz kazanmalıyız. Kazanamazsak...

Geleceğini vaat etmişti ...

Zaman nasıl da duruyor, yardım beklerken!”

Sözlerinin manasını düşündüm, belki de olandan fazla mana çıkardım.

“Söyle bana üstadım senin geldiğin yerden,

 Limbo’ dan buraya hiç gelen oldu mu daha önce?”

Bunu sorarken, demin kesik kesik söylediklerinin hala etkisindeydim.

 

“Çok nadir, herhangi birimizin buraya gelmesi Limbo’ dan.

Bir kere Erichto’ nun sözünü dinleyip gelmiştim,

Ruhları bedenlerine davet etmişti,

Yeni öldüğümde, O’ nun tuzağına düşerek Judaica’ dan birini çağırmaya geldim.

Korkma! Judaica Cehennemin dibi;

 Cennet’ ten en uzak yeriydi; Oraya bile gidip, döndüm.

Bu pis kokulu bataklığın karşısında Acı’nın başkenti var

Kapısından sorunsuz dertsiz geçemeyeceğimiz belli.”

Bunları anlatırken, birden etrafımızda üç canavar göründü;

Kanlı, vahşi, korkunç;

Biraz dikkatli bakınca uzuvlarından ve hareketlerinden

Kadın olduklarını anladım.

Yılanlar, böcekler, saçlarını başlarını kaplamış, kıvrılıyorlardı.

Bunları tanıyan Üstadım, “Enrues’ in tayfası bunlar,

Soldaki Megare; Alecta sağda, Tisiphone ortada” dedi ve sustu.

Bu kadınlar saçlarını başlarını yoluyor,

Göğüslerindeki yaraları pençe gibi elleriyle kanatıyorlardı.

Çığlıklarını duyunca, rehberime yaklaştım

Hepsi birden bana bakarak: Medusa’ yı çağırın; taşa çevirsin şunu,

Theseus ucuz atlattı, onu boşuna saldık.” dediler.

Rehberim, “Arkanı dön gözlerini sımsıkı kapa;

Gorgon(Medusa) gelir de O’ na bakarsan,

Bir daha gün yüzü göremezsin” diyerek, beni çevirdi ve

Bana güvenmeyerek, ellerimin üzerine kendi ellerini koyarak gözlerimi kapadı.

Arif olan anlar bu misalle ne demek istediğimi.

Birden korkunç bir ses koptu; Cehennemin her iki yakasında da yankılanan

Sanki birisi buz; birisi alev iki kıta havada çarpışmıştı.

Korkunç bir rüzgârın gücüyle, Ağaçları yerinden söken;

Vahşi hayvanlar ve çobanları korunmak için

Mağaralara koşmasına neden olan büyük bir fırtına gibi geldi.

Biraz sonra Üstadım gözümü açtı; Dönebilirsin,

Şimdi dumandan gözlerin yanacak en berbat sis ve duman buradadır,

Dikkat et!” dedi.

 

Yılan gören kurbağa misali, ruhlar kaçıştılar.

 

Melek, ayağını kötü suya değdirmeden ırmağı geçti, eliyle kötü koku burnuna gelmesin diye yelpazeledi. Kokudan rahatsız olmuştu belli.

Tanrı katından gönderilmiş bir haberciydi.

Rehberime baktım; sessiz olmamı ve hürmetle eğilmemi işaret etti.

Melek öfkeyle asasını salladı ve hiç karşı konulmadan

 Dis şehrinin kapıları açıldı, ardına kadar.

 

Cennetten kovulanlar iki defa lanetlenmiş olanlar

Hala daha arlanmadınız, uslanmadınız.

Nasıl boyun eğmezsiniz size emredilene?

 

Kimsenin karşı koyamayacağı iradeye,

Tahta nasıl karşı durursunuz?

Asiliğinizin cezası çektiriliyor size

Kadere karşı gelemezsiniz;

Cerberus’ un boynunda asılan tasma ukalalığı yüzündendir

Diyerek döndü gitti, aynı yoldan, bizimle konuşmadan.

Yapacak işleri vardı, daha önemli.

Biz şehre doğru yürümeye başladık.

Artık onun sözlerini duyduktan sonra korkumuz kalmamıştı.

 

Kapıdan içeri girer girmez, etrafıma baktım her yerde eza, cefa gördüm

Irmak kıyısında Arles’te,

Thone nehrinin bataklığa dönüştüğü yerdeki, mezarlıklar gibi,

Burası da kabirlerle doluydu.

Ama buradaki kabirler acı çekenleri barındırıyordu.

Her mezarın etrafında ateş halkası vardı,

Demiri kor haline getiren hiçbir demirci, bu kadar yüksek ısıyla karşılaşmamıştır.

Mezarların kapakları açık; yukarı kalkmış durumdaydı

İçerden inleme sesleri geliyordu.

“Kim burada yatanlar, niye bu korkunç çığlıkları atıyorlar?” dedim

 

Virgil, “Kafirler ve onların takipçileri

Gördüğünden çok daha kalabalıklar,

Her dinden her mezhepten var.

İnanamayanlar mabetleri kirletenler,

Herkes kendi meşrebince cezalandırılıyor” diye anlattı.

Sonra sağa dönüp, gece yürüyüşüne devam ettik;

Duvarla mezarlar arasından...

 

 

Yorum

 

Cehennemin Başşehri Dis ’in (Yeraltı tanrısı Pluto’ nun bir ismi de Dis’tir) kapısına gelirler ve altıncı daireye girmek isterler ama kapı açılmaz... Virgil denemiş ama açamamıştır. 

Dante Virgil ’in gersin geriye döndüğünü görünce üzülür, korkuyla yüzü sararır. Virgil de belli etmez ama endişelidir; puslu havada, kör karanlıkta önlerini göremezler. Bir bekledikleri vardır.

Virgil Dante’yi yüreklendirmek için “o mezarlığı muhakkak ki geçeceğiz” der. Cümleleri kesik kesiktir. Dante “tamamlasa daha iyi olurdu, çünkü tamamlamadığı için ben onun söylemek isteyip de söyleyemediğinden çok daha fenasını hayal ediyorum” diye geçirir içinden. Virgil’e sormak ister, soramaz... “Acaba buradan çıkabilecek miyiz?” endişesini taşımaktadır. Bunu sormakla Virgil’e saygısızlık etmiş gibi olacaktır. Onun için daha genel bir ifadeyle “Acaba buradan çıkan olmuş mudur?” der. Virgil durumu anlar. “Evet, buraya hiçbirimiz gelmek istemeyiz; ben bir kere falcı Erichtho’yu çağırmak için girmiştim der. O karanlık ruhu çağırmaya taa Cehennemin dibine Judeca’ ya indim. Ama üzülme, Cennetten en uzak noktaya gittim, geri döndüm” der.

 

Sonra kaynayan gazları çıkan köpükleri gösterir; “Buraya zahmetsiz giremeyiz” der. O sırada bataklıkların arasından, şekillerinden kadın oldukları anlaşılan bazı acayip yaratıklar belirir. Bunlar gene “Cehennemin Kraliçesi’ nin yani Pluto ’nun karısının nedimeleri olan ve Virgil ‘in de mitolojiden tanıdığı bazı kadınlardır.

 

Dis Cehennemin Başşehri çünkü, buradakiler Allah’ a ve ahirete inanmayanlar; bunlar ölümden sonra hayata inanmadıkları için ruhların da öleceğini sanıyorlar. Cezaları her zaman olduğu gibi günahlarıyla paralel; bunlar mezardalar ve ayıklar! Onlara “Hem mezardasınız, yani öldünüz; hem de ruhunuz olan bitenin farkında” deniyor; istirahat edemiyorlar, kabir azabı çekiyorlar, yani ölümden sonra hayat olduğunu ruhun ölmediğini böylelikle anlıyorlar.

 

Dante ve Virgil’e bağıran kadınların vahşi kuşlar gibi pençeleri var. Birbirlerinin ve kendi kendilerinin canını yakıyorlar.  Dante korkuyla Virgil’e sığınıyor. İçlerinden biri Dante’yi -hâlâ yaşayan bir kişi olduğu için- orada istemiyor ve “Medusa’yı çağırın, bunu taşa çevirsin” diyor

 

Virgil hemen Dante ’ye “o tarafa bakma!” diyor ve Dante’nin gözlerini kapatıyor. Çünkü Medusa, mitolojide kendisine bakanı taşa çevirmesiyle tanınan bir yaratık bir sembol. İlk insanlardan beri insanlar doğa içinde yaşarken hep yılan tehlikesine karşı dikkatli olmuşlar. İnsanın görme alanını nasıl gördüğünü inceleyen bilim adamları yerdeki yılanın hareketini hemen görüp fark edebilecek şekilde evrimleştiğimizi söylüyorlar. Eğer bir yerde yılan görecek olursak tepkimiz olduğumuz yerde hemen durmak olur. Medusa mitolojisi de bunu yansıtıyor. Saçları yılan gibi bir tanrıça onu gören erkekler taş kesiliyor. Kadın erkeğin saldırısından kurtulmak için böyle başı yılanlı korkutucu bir yaratığa dönüşmüş aslında. Bir çeşit savunma mekanizması.

Bazen sinemada korkunç bir film gördüğümüzde o sahneden rahatsız olup gözlerimizi kapatırız bir yandan da ne olduğunu merak edip, parmaklarımızın arasından bakarız. İrademiz bölünmüş olur. Virgil de Dante’nin iradesine güvenmeyerek onun gözlerini kapatıyor.

 

Dante bu yolculuğu Virgil’e güvenerek yapıyor ama O da yetersiz kalıyor.

Akıl ve felsefe adamı olmasına karşın, Virgil ’in bu zorlukları tek başına aşamayacağı bazen kötülük karşısında insan aklının yetersiz kaldığını ve zorlukların duayla aşılması gerektiğini bir kere daha anlıyor.

 

Şair bunları düşünürken, bir fırtına kopuyor. Cehennemin korkunç havası gelen rüzgârla değişiyor. Virgil beklenen kişinin geldiğini anlıyor ve Dante ‘ye gözlerini açarak o yöne bakmasını söylüyor. O sırada bütün canavarlar kötü ruhlar etrafta kaçacak yer arıyor ve bir yere sıvışıyorlar. Bir melek hışımla ve o kötü havayı sol eliyle savurarak, etekleri o pisliğe, nefret ırmağına ve bataklığa değmeden uçarcasına, süzülürcesine geliyor. Dante, Virgil’e dönüyor, sorar bakışlarla bakıyor; Virgil ona sessiz olmasını ve saygıyla eğilmesini işaret ediyor. Melek asasıyla kapıyı bir dokunuşta açıyor ve daha önce kapıları açmayan Zebanileri, “Nasıl hâlâ daha itaat etmeyi öğrenemediniz? Her seferinde itâatsizliğinizin cezasını ödediğiniz halde, yukarıdan bir şey emredildiğinde onun mutlak surette vuku bulacağını anlayamadınız! Cerberus buradan sürüklenerek çıkarıldı ve hala boynunda izini taşıyor!”  diyerek azarlıyor. (Buradaki Zebaniler de Cennetten kovulmuş, Cehennemde görevli kötü şeytanlar)

 

 

Melek gene geldiği gibi hışımla ve hiç kimseye bakmadan dönüp gidiyor.

Dante “Bize bakmadı bile onun aklı gideceği yerde” diyor ve Meleğin verdiği güvenle korkmadan kapıdan içeri giriyorlar.

Sonra hayretle mezarlarda yatan ve azap çeken ruhlara bakıyor; “Efendim bunlar kimler?” diyor

Virgil “bu kişiler ayrılıkçılardır, dinden dönenlerdir, din içerisinde başka din icat edenlerdir, bunların şeyhleri ve müritleridir, sapkınlardır, kutsal mabetleri yıkanlardır.” diyor.

 

 

 



 




Comments

Popular posts from this blog

İnferno 2 İniş

INFERNO KANTO 34

Sicilya