İnferno 9 Kapıda Bekleyiş

 

Rehberimin geri döndüğünü görünce, korkudan yüzüm sarardı;

Ama benim halimi görünce, korkusunu belli etmemeye çalıştı.

 

Siste uzağı göremiyordu, gözlerini kısmış bakıyor, etrafı dinliyordu;

 


Resim Katerina Machkytova

“Bu savaşı biz kazanmalıyız.

Kazanamazsak...

Geleceğini vaat etmişti ...

Zaman nasıl da duruyor, yardım beklerken!”

 

Sözlerinin manasını düşündüm, belki de olandan fazla mana çıkardım.

 

“Söyle bana üstadım senin geldiğin yerden,

 Limbo’ dan buraya hiç gelen oldu mu daha önce?”

 

Bunu sorarken, demin kesik kesik söylediklerinin hala etkisindeydim;

“Çok nadir, herhangi birimizin buraya gelmesi Limbo’ dan.

Bir kere Erichto’ nun sözünü dinleyip gelmiştim,

Ruhları bedenlerine davet etmişti,

Yeni öldüğümde O’ nun tuzağına düşerek Judaica’ dan birini çağırmaya geldim.

Korkma! Judaica Cehennemin dibi;

 Cennet’ ten en uzak yeriydi; Oraya bile gidip, döndüm.

Bu pis kokulu bataklığın karşısında Acı’nın başkenti var

Kapısından sorunsuz dertsiz geçemeyeceğimiz belli.”

 

Bunları anlatırken, birden etrafımızda üç canavar göründü;

Kanlı, vahşi, korkunç;

Biraz dikkatli bakınca uzuvlarından ve hareketlerinden kadın olduklarını anladım.

 

Yılanlar, böcekler, saçlarını başlarını kaplamış, kıvrılıyorlardı.

Bunları tanıyan Üstadım, “Enrues’ in tayfası bunlar” dedi

“Soldaki Megare; Alecta sağda, Tisiphone ortada”

Sonra sustu.

 

Bu kadınlar saçlarını başlarını yoluyor, göğüslerindeki yaraları pençe gibi elleriyle kanatıyorlardı.

Çığlıklarını duyunca, rehberime yaklaştım

 

Hepsi birden bana bakarak: “Medusa’ yı çağırın; taşa çevirsin şunu” dediler

“Theseus ucuz atlattı, onu boşuna saldık.”

“Arkanı dön gözlerini sımsıkı kapa; Gorgon(Medusa) gelir de O’ na bakarsan,

Bir daha gün yüzü göremezsin” dedi bana rehberim.

 

Beni çevirdi ve bana güvenmeyerek, ellerimin üzerine kendi ellerini koyarak gözlerimi kapadı.

 

Arif olan anlar bu misalle ne demek istediğimi.

 

Birden korkunç bir ses koptu; Cehennemin her iki yakasında da yankılanan

Sanki birisi buz; birisi alev iki kıta havada çarpışmıştı.

 

Korkunç bir rüzgârın gücüyle, Ağaçları yerinden söken;

Vahşi hayvanlar ve çobanları korunmak için

Mağaralara koşmasına neden olan büyük bir fırtına gibi geldi.

 

Biraz sonra Üstadım gözümü açtı; “dönebilirsin” dedi.

 

Şimdi dumandan gözlerin yanacak en berbat sis ve duman buradadır dikkat et!”

 

Yılan gören kurbağa misali, ruhlar kaçıştılar.

 

Melek, ayağını kötü suya değdirmeden ırmağı geçti, eliyle kötü koku burnuna gelmesin diye yelpazeledi.

Kokudan rahatsız olmuştu belli.

 

Tanrı katından gönderilmiş bir haberciydi.

Rehberime baktım; sessiz olmamı ve hürmetle eğilmemi işaret etti.

Melek öfkeyle asasını salladı ve hiç karşı konulmadan

 Dis şehrinin kapıları açıldı, ardına kadar.

 

Cennetten kovulanlar iki defa lanetlenmiş olanlar

Hala daha arlanmadınız, uslanmadınız.

Nasıl boyun eğmezsiniz size emredilene?

 

Kimsenin karşı koyamayacağı iradeye,

Tahta nasıl karşı durursunuz?

Asiliğinizin cezası çektiriliyor size

Kadere karşı gelemezsiniz;

Cerberus’ un boynunda asılan tasma ukalalığı yüzündendir”

 

Diyerek döndü gitti, aynı yoldan, bizimle konuşmadan.

Yapacak işleri vardı, daha önemli.

 

Biz şehre doğru yürümeye başladık.

Artık onun sözlerini duyduktan sonra korkumuz kalmamıştı.

 

Kapıdan içeri girer girmez, etrafıma baktım her yerde eza, cefa gördüm

 

Irmak kıyısında Arles’te, Thone nehrinin bataklığa dönüştüğü yerdeki, mezarlıklar gibi,

 Burası da kabirlerle doluydu.

Ama buradaki kabirler acı çekenleri barındırıyordu.

 

Her mezarın etrafında ateş halkası vardı,

Demiri kor haline getiren hiçbir demirci, bu kadar yüksek ısıyla karşılaşmamıştır.

 

Mezarların kapakları açık; yukarı kalkmış durumdaydı

İçerden inleme sesleri geliyordu.



“Kim burada yatanlar, niye bu korkunç çığlıkları atıyorlar?” dedim

 

“Kafirler ve onların takipçileri

Gördüğünden çok daha kalabalıklar,

Her dinden her mezhepten var.

İnanamayanlar mabetleri kirletenler,

Herkes kendi meşrebince cezalandırılıyor” diye anlattı Virgil.

 

Sonra sağa dönüp, gece yürüyüşüne devam ettik;

Duvarla mezarlar arasından...

 

 

Dali

Yorum

 

Cehennemin Başşehri Dis’in (Yeraltı tanrısı Pluto’ nun bir ismi de Dis’tir) kapısına gelirler ve altıncı daireye girmek isterler ama kapı açılmaz... Virgil denemiş ama açamamıştır. 

Dante Virgil ’in gersin geriye döndüğünü görünce üzülür, korkuyla yüzü sararır. Virgil de belli etmez ama endişelidir; puslu havada, kör karanlıkta önlerini göremezler. Bir bekledikleri vardır.

 

Virgil Dante’yi yüreklendirmek için “o mezarlığı muhakkak ki geçeceğiz” der. Cümleleri kesik kesiktir. Dante “tamamlasa daha iyi olurdu, çünkü tamamlamadığı için ben onun söylemek isteyip de söyleyemediğinden çok daha fenasını hayal ediyorum” diye geçirir içinden.

 

Virgil’e sormak ister, soramaz... “Acaba buradan çıkabilecek miyiz?” endişesini taşımaktadır. Bunu sormakla Virgil’e saygısızlık etmiş gibi olacaktır. Onun için daha genel bir ifadeyle “Acaba buradan çıkan olmuş mudur?” der.

 

Virgil durumu anlar. “Evet, buraya hiçbirimiz gelmek istemeyiz; ben bir kere falcı Erichtho’yu çağırmak için girmiştim der. O karanlık ruhu çağırmaya taa Cehennemin dibine Judeca’ ya indim. Ama üzülme, Cennetten en uzak noktaya gittim, geri döndüm” der.

 

Sonra kaynayan gazları çıkan köpükleri gösterir; “Buraya zahmetsiz giremeyiz” der. O sırada bataklıkların arasından, şekillerinden kadın oldukları anlaşılan bazı acayip yaratıklar belirir. Bunlar gene “Cehennemin Kraliçesi’ nin yani Pluto ’nun karısının nedimeleri olan ve Virgil ‘in de mitolojiden tanıdığı bazı kadınlardır.

 

Dis Cehennemin Başşehri çünkü, buradakiler Allaha ve ahirete inanmayanlar; bunlar ölümden sonra hayata inanmadıkları için ruhların da öleceğini sanıyorlar. Cezaları her zaman olduğu gibi günahlarıyla paralel; bunlar mezardalar ve ayıklar! Onlara “Hem mezardasınız, yani öldünüz; hem de ruhunuz olan bitenin farkında” deniyor; istirahat edemiyorlar, kabir azabı çekiyorlar, yani ölümden sonra hayat olduğunu ruhun ölmediğini böylelikle anlıyorlar.

 

Dante ve Virgil’e bağıran kadınların vahşi kuşlar gibi pençeleri var. Birbirlerinin ve kendi kendilerinin canını yakıyorlar.  Dante korkuyla Virgil’e sığınıyor. İçlerinden biri Dante’yi -hala yaşayan bir kişi olduğu için- orada istemiyor ve “Medusa’yı çağırın, bunu taşa çevirsin” diyor

 

Virgil hemen Dante ’ye “o tarafa bakma!” diyor ve Dante’nin gözlerini kapatıyor. Çünkü Medusa, mitolojide kendisine bakanı taşa çevirmesiyle tanınan bir yaratık bir sembol. İlk insanlardan beri insanlar doğa içinde yaşarken hep yılan tehlikesine karşı dikkatli olmuşlar. İnsanın görme alanını nasıl gördüğünü inceleyen bilim adamları yerdeki yılanın hareketini hemen görüp fark edebilecek şekilde evrimleştiğimizi söylüyorlar. Eğer bir yerde yılan görecek olursak tepkimiz olduğumuz yerde hemen durmak olur. Medusa mitolojisi de bunu yansıtıyor. Saçları yılan gibi bir tanrıça onu gören erkekler taş kesiliyor.

 

Kadın erkeğin saldırısından kurtulmak için böyle başı yılanlı korkutucu bir yaratığa dönüşmüş aslında.

Bazen sinemada korkunç bir film gördüğümüzde o sahneden rahatsız olup gözlerimizi kapatırız bir yandan da ne olduğunu merak edip, parmaklarımızın arasından bakarız. İrademiz bölünmüş olur. Virgil de Dante’nin iradesine güvenmeyerek onun gözlerini kapatıyor.

 

Dante bu yolculuğu Virgil’e güvenerek yapıyor ama O da yetersiz kalıyor.

Akıl ve felsefe adamı olmasına karşın, Virgil ’in bu zorlukları tek başına aşamayacağı bazen kötülük karşısında insan aklının yetersiz kaldığını ve zorlukların duayla aşılması gerektiğini bir kere daha anlıyor.

 

O sırada bir fırtına kopuyor. Cehennemin korkunç havası gelen rüzgârla değişiyor. Virgil beklenen kişinin geldiğini anlıyor ve Dante ‘ye gözlerini açarak o yöne bakmasını söylüyor. O sırada bütün canavarlar kötü ruhlar etrafta kaçacak yer arıyor ve bir yere sıvışıyorlar.

 

Bir melek hışımla ve o kötü havayı sol eliyle savurarak, etekleri o pisliğe, nefret ırmağına ve bataklığa değmeden uçarcasına süzülürcesine geliyor. Dante, Virgil’e dönüyor, sorar bakışlarla bakıyor; Virgil ona sessiz olmasını ve saygıyla eğilmesini işaret ediyor.

 

Melek asasıyla kapıyı bir dokunuşta açıyor ve daha önce kapıları açmayan Zebanileri, “Nasıl hala daha itaat etmeyi öğrenemediniz? Her seferinde itaatsizliğinizin cezasını ödediğiniz halde, yukarıdan bir şey emredildiğinde onun mutlak surette vuku bulacağını anlayamadınız! Cerberus buradan sürüklenerek çıkarıldı ve hala boynunda izini taşıyor!”  Diyerek azarlıyor

 (Buradaki Zebaniler de Cennetten kovulmuş, Cehennemde görevli kötü şeytanlar)

 

 

Melek gene geldiği gibi hışımla ve hiç kimseye bakmadan dönüp gidiyor.

Dante “Bize bakmadı bile onun aklı gideceği yerde” diyor ve Meleğin verdiği güvenle korkmadan kapıdan içeri giriyorlar.

 

 Dante hayretle mezarlarda yatan ve azap çeken ruhlara bakıyor; “Efendim bunlar kimler?” diyor

Virgil “bu kişiler ayrılıkçılardır, dinden dönenlerdir, din içerisinde başka din icat edenlerdir, bunların şeyhleri ve müritleridir, sapkınlardır, kutsal mabetleri yıkanlardır.” diyor.

 


Comments

Popular posts from this blog

İnferno 4 Felsefe Evi- Limbo

İnferno 2 İniş

İnferno 6 Oburlar