İnferno Kanto 13

 

İnferno Kanto 13

Ağaçlar

Pietro  della Vigna




Nessus daha karşı kıyıya varmamıştı ki; kendimizi yol iz olmayan bir ormanda bulduk.

Sık ağaçlık orman, Cehennem’in kırık tabanından yukarı, kıvrılarak çıkıyordu.

Yapraklar, yeşil değil, karaydı;

Dalları birbirine dolanmış, sağlıksızdı.

Meyvası elma değil zehirdi...

Toskana’daki ormanlardan daha çetrefildi.
Ustamın eserinde, Aeneas’ ı kovan ve kötü kehanette bulunan cadılar buradaydı.

 Kanatları geniş, ayakları pençe, koca göbekleri tüylerle kaplı ama boynu, yüzü kadın şeklinde;

Ağaçların üzerine tünemiş, karga gibi ötmekteydiler.

Ustam, “İkinci halkadayız,

Kavrulmuş kuma varıncaya kadar, ağaçların arasından yürüyeceğiz.”

Burada çok değişik şeyler göreceksin; dikkatli bak!

Öyle ki; bana olan güvenin sarsılabilir, gördüklerin karşısında.” dedi.

 

Korkunç çığlıklar duyuyordum, hemen sesin nereden geldiğini görmek için etrafıma bakındım;

Ama kimseyi göremedim

Çığlıklar karşısında şaşkınlıkla olduğum yerde kalakaldım.

Herhalde ustam, ruhların dalların arasına saklandığını düşündüğümü sandı;

 “O dallardan birini kır o zaman anlarsın” dedi

Şaşırmıştım, tereddüt ederek bir dala uzandım, yavaşça kırdım.

 

Ağaçtan bir ses geldi:

Niye kırıyorsun beni?”

İçinden kara kan aktı yaranın etrafını sardı;

Ağaç yine feryat etti;

Niye kırıyorsun beni

Sende hiç acıma yok mu?

Biz de insandık bir zamanlar, şimdi çalı çırpı olduk.

Belki bunu bilsen, daha merhametli olurdun bize karşı!”

 

Dünyadaki ağaçların rüzgârda hışırdaması gibi, bu dallardan da sözler geliyordu.

Hem de kan akıyordu boşanırcasına.

Korkup dalı yere attım, hareket edemiyordum

Yarı döndüm Ustama.

 

Yaralanmış ruh, eğer Dante, sözlerime inanacak olsaydı sana dokunmazdık,

Şair elini kaldırmazdı sana.

Ama o’nu inandırabilmek için, dalını kırmasını söyledim.

Doğrunun anlaşılabilmesi için.

Üzüldüm bu duruma şimdi.

Bize ismini söyler misin, hikayeni anlatır mısın?

Bu ruh dünyaya geri dönünce senin şöhretini tazelesin.”


“Bu sözler bana çok iyi geldi; çok uzun demezseniz anlatayım hikayemi.

Federico’ nun (2. Frederict) kalbinin iki anahtarı da benim elimdeydi.

Hünerle açıp, kapıyordum; istediğim gibi

Bütün sırlarına hakimdim.

Ama kendi şanlı mevkiime o kadar düşkündüm ki; hem uykularımdan oldum hem de hayatımdan.

Kıskançlık denen orospu, gözlerini Sezar’dan ayırmaz.

Sarayda onun hükmü geçer.

Herkesi aleyhime kışkırttı.

Arkamdan konuştular, felaketimi hazırladılar.

Beni Kral’ a karşı kötü gösterdiler.

Mutluluğum hüzne dönüştü.

Haksızca suçlandım.

Ruhum o kızgınlıkla, dünyadaki ezadan kurtulmak için kendine kıydı.

Kendime karşı adaletsizlik ettim.

Bu ağacın yeni salınan köklerine ant olsun ki;

Efendime, İmparator’a asla ihanet etmedim.

O şanına layık bir imparatordu.

Eğer dünyaya dönerseniz benden bahsedin,

Kıskananlardan intikamımı alın.”


Şair ayağa kalktı bana döndü;

“Artık sustu, şimdi ona hayatını ve gördüğü eziyeti sorabilirsin.” dedi.

 

“Ona soracağım soruların bana yararı olacağını düşünebilirsin, ama boğazımda düğümleniyor sözler soramıyorum.” dedim.

O zaman ustam sordu:

“Sözlerinden çok etkilendi bu adam,

 Ey tutsak olmuş ruh, anlat bize; nasıl bu ağacın içine hapsoldun?

Buradan kurtulmanın bir yolu var mıdır?”

 

Ağaç kuvvetlice üfledi, O rüzgâr, söz oldu;

Kendi canına kıyanın ruhu bedeninden ayrıldığında, cezalandırılmak için, gelir buraya;

Minos, onları yedinci çukura yollar.

Ağaçların arasına düşer.

Artık kader nereye savurursa, orada kök salar

Oradan filizlenir, büyür, genişler, ağaç olur.

Harpiler gelir yapraklarını yemeğe, ona eza vermeye başlar.

Aynı zamanda acının çıkış noktası olur, o yaralar.

Hesap günü geldiğinde, biz de toplanma yerine gideriz.

Herkese bedeni geri verilir.

Biz de alırız bedenimizi ama üzerimize giyemeyiz.
Haksızlık olur,

Çünkü bize verilene kıymışız...
O bedeni alır, buraya sürükleriz

Ağaca asarız, sonsuza kadar bu dallardan sallanır,

Dikenler batar.”


Ağacın dibinde biraz bekledik ama ruh daha fazla konuşmadı.

O sırada bir gürültü koptu ormanda.

Sanki bir vahşi hayvan sürüsü,

Dalları kırarak, uluyarak, delicesine bir yarış içinde geliyordu.

Solumuzdan kırılmadık dal bırakmadan, yaklaştılar.
Liderleri “Gel bakalım ölüm!” diye bağırdı.
Diğeri kendisini geçene kızarak,

Eskiden bacakların o kadar kuvvetli değildi, Lano” dedi.
Nefessiz kalarak, kendisini dalların arasına sakladı.

Yapraklarla üzerini örttü.

Arkasında çakal sürüsü yetişti;

Hepsi birden O’nun üzerine çullandı.
Oracıkta param parça ettiler.

Her bir uzvunu bir tarafa yaydılar.
Ustam elimden tutup, beni oradan uzaklaştırdı.
Ağaçtan bir feryat yükseldi:

Jacoma da Sant’Andrea, benim ardıma saklandın da, eline ne geçti?

Benim senin hayatınla ne alakam vardı?”


Ustam ona yakınlaşınca, sordu:

“Sen kimdin, böyle yaralı?” 


 

Floransalı cevap verdi:
Bu köpeklerin bizi nasıl yaraladığını görmeye gelen adam,

Yapraklarımı benden aldılar;

O yaprakları topla da yarama sar!

Ben Mars putunu yıkıp, 
Vaftizci Yahya’yı yücelten şehirde doğdum. (Floransa’da)

Bu hadise üzerine, Savaş Tanrısı intikam almaya yemin etti.

Hala Arno köprüsünde O’nun suretinden bir iz kalmıştır.
O orada olmasa Atilla' nın şehri yıkmasından sonra
vatandaşların çabalarıyla şehir yeniden kurulamazdı.
Benim anlatacak bir hikayem yok.

Astım kendimi...”

 


 

 Yorum

 

Bu bölümde İntihar edenlerin ağaca döndürülerek cezalandırıldıklarını görüyoruz. Bir metamorfoz söz konusu. Dünyada bedeninin kıymetini bilmeyenlere, öteki dünyada bedenlenme hakkı verilmiyor. Ancak ağaca dönüşmüş olmasına karşın yine de dalı kırıldığında acı çekiyor. Ruh beden bütünlüğü yine ağaç şeklinde dahi olsa tesis edilmiş oluyor.

Ağaca dönüşmüş bedenler Aeneas destanında da yer alıyor.

 

 

Harpiler

Yunan mitolojisinde yüzü kadın şeklinde olan, felaket habercisi kuşlar. Virgil’ in eseri Aeneas ’da başkahraman ve arkadaşlarına kötülük yapıyorlar. Dante bu hikâyeyi Inferno’da kullanmış. Ağaçların yapraklarını yiyerek, ağacın içinde hapis olunmuş olan ruhlara eza veriyorlar.

 

2. Frederickt  (İtalyanca’ da Federico)

Sicilya Kralı ve Kutsal Roma Germen İmparatoru

 

(1194-1250)

 

Bir taraftan Sicilya Krallı bir taraftan Kutsal Roma Germen İmparatoru olan bu hükümdar, babası tarafından Alman annesi tarafından Sicilyalı bir aileden geliyor. Sicilya Kralının torunu olarak doğuyor ve Sicilya da eğitim görüyor.

Almanca, Fransızca, Latince, Arapça, Yunanca ve Sicilya lisanı konuşuyor. Çok kültürlü bir ortamda yetişen bilime ve sanata önem veren birisi. Zamanında şiirde Sicilya okulu gelişiyor. Şiirleri var.

Papa ile ters düşen bir imparator. Papalık Haçlı seferlerini finanse etmek için Hükümdarlardan para istiyor. Frederickt vermek istemediği için arada anlaşmazlıklar çıkıyor. Bazı din adamları Frederickt ’i anti- Christ-Deccal olmakla itham ediyor.

Orta çağ ‘da Papalığa bağlı Bologna üniversitesi açılıyor. Paris’te Paris üniversitesi de hem Katolik Kilisesinin hem de Fransa Kralının etkisi altında. Frederickt Napoli Üniversitesini kuruyor.

Avrupa’daki laiklik mücadelesi bu dönemde başlamış oluyor.

 

 


Pierre de Vigne

 

(1190- 1249)

 

Pierre de Vigne Kutsal Roma İmparatoru İkinci Frederickt in sağ kolu. O devrin ikinci adamı bir entelektüel. Frederickt’ in en güvendiği adamı hükümetin bakanıyken sonrada güven sarsılıyor. Biraz da bizdeki Kanuni ve İbrahim Paşa olayına benzer bir durum var burada. Frederickt Pierre’i hapse attırıyor ve işkenceyle gözünü kör ettiriyor. Bunun üzerine Pierre intihar ediyor. Ceza olarak da ağaca dönüşmüş.

Çok güzel konuşmasıyla meşhur retorik, karşısındakini ikna etme sanatının ustası ve devrinin en iyi şairlerinden biri.  Şiirde, Sicilya ekolünün temsilcisi Dante konuşmasını ona uygun bir tarzda yapıyor saygılı olarak. Pierre de aynı usulde başlıyor ama sonra daha içten, kendi hikayesini anlatıyor.

Pierre’ in durumu Dante’nin durumunu çağrıştırıyor. Dante ‘de yüksek bir görevdeyken gözden düşmüş, sürgün edilmiş.

 

İki Anahtar

Pierre’ in ismi Aziz Petrus ’la aynı (Peter, Pierre, Petrus) kaya manasına geliyor Kilisenin üzerine inşa edildiği kaya. Hazreti Isa’ dan sonra gelen, kilisenin kendisine teslim edildiği kişi. Mozaiklerde elinde iki anahtarla temsil ediliyor. İmanın anahtarları onda.

Pierre, dünyevi hayata, Tanrı’ya olan imanından daha çok önem vermiş. Frederickt’ ten sonra O’nun sözü geçiyor. Kendi şanı için dini değil imparatoru tercih etmiş. Papa ile İmparator karşı görüşte. O da elinde iki anahtar olduğunu imparatorun kalbine ve sırlarına vakıf olduğunu söylüyor.

Sezar: Genel olarak imparator anlamında, burada Frederickt kastediliyor.

 

Kıskançlık

 

En kötü günahlardan biri olan kıskançlık sebebiyle Pierre, hem mevkiinden, hem de hayatından olmuş. Sarayda aleyhine dedikodu yapılarak İmparator’la arasını açmışlar.

Yeni kök saldım diyor. Dante ‘nin, İnferno’ ya geliş tarihi 1300, Pierre 1249 yılında ölmüş orada yeni olduğunu belirtiyor.

Soyadı Vigne üzüm asması manasında, orada da kelime oyunu yapıyor.

 

Acı ve acıdan kurtuluş

İntiharla hem kendine acı veriyor, hem de aynı anda acıdan kurtuluyor. Harpiler de ısırarak hem acı veriyor hem de ağacı yok ediyor.

 

Kurtlar, köpekler, çakallar:

 

Bunlar vahşeti temsil ediyor. Gelip, oradaki ruhları parçalıyor, sonra ruhlar tekrar bedenleniyor, hayvanlar yeniden parçalıyorlar. Floransa’ da ki iç savaşları, gereksiz birbirlerini öldürmelerini simgeliyorlar.

 

Lano

Floransa’daki cimriliğiyle meşhur bir adam. Orada parayı harcamamak için hareket etmezdi, şimdi koşuyor.

 

Jacoma da Sant’Andrea

Jacoma hem kendi malına, hem de etrafın malına zarar veren biri. Ateşe verme, yakma olaylarının faili. Sırf eğlence olsun diye yakmış yıkmış.

 

Mars ve Vaftizci Yahya Peygamber

 

Floransa Hristiyanlıktan önce, Savaş Tanrısı Mars’ın şehri diye biliniyormuş.

 Hristiyanlığa geçince, heykeli yerinden kaldırıp, Arno kıyısında bir kulenin üzerine dikmişler.

Mars’ın tapınağının olduğu yeri de kilise yapmışlar.

İnanışa göre Mars, Floransa’yı hep iç savaşlara ve kargaşaya mahkûm ediyor.


 

Mars Heykeli

 

Bu savaşta üzerinde heykel olan kule, devrilmiş, Mars heykeli suya düşmüş. Sonra sudan çıkarılıp Vechio köprüsü üzerine dikilmiş.

O zamanın inancına göre, “eğer bu heykeli kurtarıp yeniden köprünün üzerine dikmeseydik şehri tekrar inşa edemezdik” demiş halk.

Ama heykel, 1333 yılında yeniden sele kapılıp kaybolmuş...

 

Comments

Popular posts from this blog

İnferno 4 Felsefe Evi- Limbo

İnferno 2 İniş

İnferno 6 Oburlar