INFERNO KANTO 17
SAHTEKARLAR
"Sivri
kuyruklu Canavar'a dikkat et. Dağları aşan, kılıçları kıran, duvarları yıkan;
Pis kokusu dünyayı
saran, Canavar!"
Rehberim böyle
diyerek, Canavara kıyıya yanaşması için işaret etti.
Sahtekarların kralı
geldi; başı ve vücudu kondu kenara,
Uzun kuyruğu hala
çukurdaydı, yüzüne dürüst bir adam ifadesi takınmıştı
Görünüşü hali tavrı
kibardı, gövdesi yılana benziyordu.
Ön ayakları tüylü,
göğsü sırtı süslü kumaşlarla kaplıydı
Ne
bir Türk 'ün ne de bir Tatar' ın dokuyamacağı kadar güzel,
Arachne’ nin işleyemeceği incelikte kumaşlar.
Kıyıya yanaşma
şekli, sanki kıyıya yarım çekilmiş,
Gövdesinin bir kısmı suda, bir kısmı karada olan
kayıklar gibiydi.
Avını yakalamaya hazır, aç bir hayvan gibi hareketlenmişti.
Kuyruğu akrep kuyruğu gibi yukarı kıvrıldı.
"Canavar’ın yanına gidelim" dedi Ustam.
Aşağıda ateşten korunmak için kayalıklara yanaşmaya çalışanları gördüm.
"Konuşmak istediklerinle konuş, ama kısa olsun" dedi
Virgil.
"Ben de bu Canavar' la anlaşmaya çalışayım.
Bizi sırtına alması için ikna edeyim."
Üzgün ruhların yanına doğru gittim.
Gözleri yaşlı, hem kızgın kumları, hem de alevleri savmak için,
Elleri kolları sağa sola hareket
ediyordu.
Yaz sıcağında atsineklerini kovmaya çalışan, pirelerden böceklerden
kurtulmaya çalışan,
Bunalmış hayvanlar gibiydi hareketleri.
Yüzlerine baktım, hiç tanıdık yoktu. Hepsinin boynunda koca bir çanta asılıydı.
Çantaların üzerinde aile armaları vardı. Gözleri çantalarındaydı.
Çantalardan biri mavi, biri aslanlıydı
Biri de kırmızı zemin üstüne beyaz bir kaz resmiyle süslenmişti.
Çantasının üzerinde koca bir domuz resmi olan biri bana seslendi:
“Bu acılı çukurda ne işin var senin? Bırak bizi kendi halimize!
Daha ölmemişsin sen; döndüğünde komşum Vitaliano' ya git
Söyle ona yeri hazır benim yanımda.
Ben bu Floransalıların arasında kalmış bir Padualıyım.
Sabah, akşam, bağırır dururlar: ‘Üç keçili kesesi olan şövalyeyi gönderin
bize’
Diye kulağımı sağır ederler.”
Biraz doğruldu; sığır dili gibi olan dilini çıkardı yalandı.
Ustam beni geç kalmamam konusunda uyarmıştı;
Onu kızdırmamak için görüşmeyi kısa kestim.
Döndüğümde Canavar’ın sırtına binmişti.
Bana, “Korkma bizi çukura götürecek.
Sen öne bin, kuyruğu zehirli bunun. Sana değmesin“
dedi
Sıtmaya tutulmuş gibi titriyordum. Virgil bana öyle
kızgın baktı ki;
Efendisini kızdırmak istemeyen bir köle gibi, hemen Canavarın
omuzlarına tırmandım
"Bana yardım et" diyecektim, sesim çıkmadı boğazımda
düğümlendi sözler.
Beni her zaman cesaretlendiren ustam sarıldı bana. Sonra Geryon' a bağırdı:
"Biz hazırız. Unutma, bu yaşayan bir adam;
Uzun daireler çizerek dikkatle in aşağıya, Sarsma bizi."
Limandan geri geri çıkan küçük bir tekne gibi Geryon yavaşça uçuruma doğru
kaydı.
Şöyle bir döndü, kuyruğunu açtı. O
yılan balığı gibi süzülürken, ben korkudan sarardım.
Phaeton' da böyle korkmuştur, arabanın tekerleri gökyüzünü yırtıp, Samanyolu' nu oluşturduğunda.
Ya da Icarus, gökten düşerken…Artık uçuşu
hissedebiliyordum,
Canavar‘dan başka bir şey görünmüyordu. Etraf sisliydi.
Yavaş yavaş alçaldı. Sağımda şelalenin gürültüsünü işitiyordum.
Aşağıda, Cehennem'in derinlikleri görünmeye başladı.
Bu sefer de, inmekten korktum. Her yerde ateş, her yerde ağlama inleme vardı.
Ateşten korunmaya, üstümü örtmeye çalıştım. Çukurun her yanı korkunçtu.
Geryon yorgun düşerek, yanaştı, bizi bir kayanın kenarına bıraktı.
Ağırlığımızdan kurtulunca hemen ok gibi yeniden havalandı.
YORUM
Burada sahtekarlığın simgesi olarak, Geryon isimli canavarı görüyoruz. Sahtekarlar, güzel veya yakışıklı görülen, iyi giyinen pahalı aksesuarlar kullanan insanlar olabiliyor. Dış görünüş böyle olmakla beraber, zehirlerini en kısa zamanda akıtıyorlar. Geryon’ da böyle pahalı dokumalar işlemelerle göğsünü süslemiş, fakat kuyruğu zehirli. Görünüşe aldanmamak gerekiyor. Geçiş döneminde Dante, böyle hareketli bir sahne yaratmış. Hem uçarak geliyor Geryon, hem de hareketleri yüzmeye benzetiliyor. Biz Türkçe ’de buna "süzülme" diyebiliriz.
Faiz
Usury faizciliktir. İngilizcedeki use sözcüğü “kullanma” demektir. Paranın kullanımı karşılığı, faiz ödenmesi gerekiyor. Bu, büyük dinlerde günah olarak kabul ediliyor. Faizciliğin Hristiyanlık açısından günah sayılmasının nedeni,” paradan para kazanmak, alın teriyle kazanmamak” olarak açıklanıyor. Helal kazanç olarak görülmüyor.
Eskiden Kudüs’te tapınağa yapılacak bağışların, Yahudilerin kendi paralarıyla olması gerekiyormuş. Roma parası üzerinde Sezar’ın resmi olduğu için kabul edilmiyormuş. Tapınakta para tacirleri varmış ve Roma parasını, fahiş fiyatla Yahudi parasıyla değiştiriyorlarmış. Hazreti İsa onları "tapınakta ticaret yapılmaz" diyerek kovmuş ve tezgahlarını devirmiş.
Sonraki dönemlerde Avrupa’da ticaretin artmasıyla bankacılık faaliyetleri artmış. Faizcilik başlamış ve dinen yasak olması ama ekonomik açıdan da gerekli olması nedeniyle bankerlerin durumu tartışmalı olmuş. Tabii, bankerler, ticaretle uğraşan burjuvaziden geliyor. Eski zenginler, asilzadeler toprak zengini oldukları için, faizle borç verecek paraları da yok. Bu yeni zengin kesim, onların toplum içerisindeki ayrıcalıklı konumunu da tehdit ediyor. Çok parayla birlikte şımarıklık ve israfta geliyor şehre.
Para çantaları denince, o zamanlar akla Yahudi bankerlerin gelmesine rağmen, bu kantoda Dante, Floransalı Hristiyan bankerleri, para çantalarını ve çantaların üzerine işlenmiş aile armalarını anlatmış.O dönemde Yahudilere karşı olan önyargılı tutumun aksine, kendi kültüründen ve dininden olanları örnek göstererek anlatmış tefecileri.
Borsa kelimesi hem para çantası hem de Cehennem çukuru manasına kullanılıyor. Değişik bölümlerdeki çukurlar, para kesesi şeklinde.
Comments
Post a Comment