INFERNO KANTO 31
DEVLER
Aynı dil önce içimi yakmış,
Yüzümü kızartmış, sonra da ferahlatmıştı beni.
Achille’in sihirli mızrağı gibi, bazen yaralar bazen tedavi eder.
Vadiye arkamızı dönüp, bir sonraki düzlüğe doğru tırmanmaya başladık.
Vakit ne gece ne gündüz, alacakaranlıktı.
Trompet ötüyordu, gök gürlemesinden beter.
Sesin nereden geldiğine baktım. Uzaktan kuleler göründü
“Efendim o şehir neresi?” dedim
“Çok uzakta olduğumuz için baktığın şeyin ne olduğunu anlamadın.
Yanına varınca anlayacaksın. Onun için hızlanalım.
Seni göreceğin garip şeye hazırlamak için, biraz açıklama yapayım:
Onlar Kule değil! Dev! Cehennemdeki son çukurun etrafını çevirmişler,
Ayakları çukurun dibindedir, sadece gövdeleri görülür.”
Sisin açılması gibi yaklaştıkça şekiller belirginleşti,
Şüphem azaldı, korkum arttı. Montereggioni’
deki büyük kuleler gibi
Buradaki devler, son çukurun etrafını sarmıştı.
Cehennemin bulanık havasının üzerine dikilmişlerdi.
Birine yaklaştım, kollarını, omuzlarını yüzünü seçebildim.
Karnının da bir kısmı görünüyordu.
Doğa balinaları, filleri yarattığı gibi, bu devleri de yaratmıştı.
Hayvanlardaki kas gücüne ek olarak, bunlarda zekâ da vardı.
Çukurun üzerinde sadece belden yukarısı görünüyordu.
“Rafel mahee amek zabi almit” dedi. Zaten diline dua da yakışmazdı.
Rehberim ona; “Dangul dungul konuşan salak, ne dediğin
anlaşılmıyor,
Hiddetlendiğinde, bari fazlasıyla büyümüş göğsünde asılı olan borunu öttür.” dedi.
Sonra bana döndü: “Bu Nemrut; bunun yüzünden insanlık tek bir dil
konuşamıyor artık;
Onun cezasını çekiyor. Bununla konuşarak zaman harcama;
Konuştuğumuz dil ona anlamsız gelir, onun konuştuğunu da kimse anlamaz”
Yolumuza devam ettik, sola dönerek çemberi takip ettik
Burada karşımıza daha büyük, daha vahşi görünümlü bir dev çıktı;
Eli kolu bağlanmıştı. Koskoca bir zincirle, boyundan aşağısı sarılıydı.
“Bu ukala Jove’ye karşı çıktı, kuvvet gösterisine kalkıştı;
Sonunu görüyorsun, Adı Ephialtes’ dir. Diğer devleri de ayaklandırmıştı zamanında.
Tanrılara karşı kalkan eller burada bağlanmıştır, sonsuza kadar...”
“Brireus’u da görebilir miyiz?” dedim
“Bize daha yakın olan Antaeus’ tur; hem onunla konuşuruz,
Hem de bizi çukurun dibine indirir, bütün günahların dibine.
Senin sorduğun dev, daha uzakta, o da bağlı.”
Ephialtes şiddetle sallanmaya başladı, sanki deprem olmuştu.
O anda ölüm korkusu geldi bana. Onu bırakıp Antaeus’ un yanına gittik. Virgil,
“Büyük aslan avcısı, acaba bizi Cehennemin dibine o soğuk vadiye
indirebilir misin?
Bu adamın daha yaşayacak ömrü var,
Allah izin verirse, dünyaya döndüğünde seni anlatabilir” dedi o koskoca Kibir Kulesine.
Dev hiç tereddüt etmeden, elini uzatıp, ustamı kaldırıverdi.
Kendi havalanan Virgil, elini bana uzatıp, “Korkma, ben seni tutarım” dedi.
İçimden “Keşke başka bir yolu olsaydı” diye geçirdim.
Dev bizi yumuşakça indirdi Cehennemin dibine...
Bu buzlar içinde, Cehennemin son çukuru Judas ve Şeytanı barındırıyordu.
Bizi bıraktıktan sonra Dev, gemi direği gibi doğruldu.
YORUM
Bu bölümde, antik çağda Yunan Mitolojisinde, Tanrılara karşı çıktığı için
cezalandırılan devleri görüyoruz. Dante, onları uzaktan gördüğünde İtalya’nın
Montereggioni şehrinin kale burçlarına benzetiyor. Bugün hâlâ ayakta olan bu
şehir surları yuvarlak şekilde ve yer yer yüksek burçlarla çevrili.
Babil Kulesi
İncil’in Yaratılış bölümüne göre, devrin insanları eskiden sadece bir tek dil konuşuyorlarmış. Daha sonra Nemrut, Babil kulesini inşa ettirerek Tanrı’ya yaklaşmak istemiş. Buna öfkelenen Tanrı kuleyi yıkmış. Kuleden etrafa dağılan insanların dilleri karışmış. “Birlikten kuvvet doğar ilkesi” gereği insanların tek bir dil kullanması ve göğe yükselen devasa bir kulede toplanmaları, Tanrı’ya karşı güç birliği yapmaları anlamına geliyor burada. Bu sebeple hem kule yıkılıyor, hem diller karıştırılıyor. Kulei yıkılan insanlar, Babil’den dünyaya yayılıyor. Her gittikleri yerde, değişik diller konuşuyorlar.
Babil kelime anlamıyla kargaşa anlamına geliyor bu olayda dillerin
karıştırılması (confusion of tongues) diye biliniyor. Nemrut, bir evvelki
bölümde gördüğümüz Ulyses gibi, cüretkarlık örneği İlahi Komedya ’da. Kantonun
sonunda Nemrut anlaşılamaz bir dille konuşuyor. Ceza olarak, Ona kimsenin
anlamadığı bir dil verilmiş.
Babil kulesi ile ilgili
İncil’de yer alan bölüm:
Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2 Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.
3 Birbirlerine,
“Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine
zift kullandılar. 4 Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek
bir kule dikip, ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”
5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi
görmek için aşağıya indi. 6 “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre,
düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi, 7 “Gelin,
aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” 8 Böylece RAB
onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9 Bu nedenle kente Babil
adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları
yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.
Kuran’da Firavunun kule yaptırmasıyla ilgili ayetler vardır:
Firavun: 'Ey Haman! Bana bir kule yap; belki yollara,
göklerin yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısını görürüm. Doğrusu ben, onu
yalancı sanıyorum' dedi. Firavun' a, kötü işi böylece güzel gösterildi ve doğru
yoldan alıkondu. Firavun'un hilesi elbette boşa gidecekti. (Mümin suresi 37
ayet)
Tanrılara karşı gelmiş olan Ephialtes ’in eli kolu bağlanmış. Herkül ’ün
elleri bağlanmamış çünkü o diğer devlerle birlikte Tanrılara karşı gelmemiş.
Antaeus, şairleri eline alıp Cehennem’in en son çukuruna Şeytanın bulunduğu
yere indirir. Artık bu en son çukurda Kıskançlık ve Kibir cezalandırılmaktadır.
Şeytanın günahı da kibirdir.
Bu kanto dil örneği ile başlar. Virgil daha önce Master Adam ve Sinon’ un
kavgasını seyretmesi dolayısıyla Dante’ ye kızmış sonra da güzel sözlerle
gönlünü almıştır. Aynı dil hem üzmüş, hem sevindirmiştir.
Ulyses de belagat sanatını kullanarak adamlarını Akdeniz’den Okyanusa
açılmaya ikna etmiştir. Ulyses’ in haddi aşması ile Hazreti Adem’in haddi
aşması arasında bağlantı kurulur.
Burada Nemrut’a verilen ceza, dilinin kimse tarafından anlaşılamamasıdır.
Latin Şair Ovid de İmparator Agustus’ u kızdırdığında, bizzat İmparator’un kendi
tarafından Köstence’ye sürgüne yollanmıştır. Şiirin en büyüklerinden
olan Ovid, Hiç kimsenin kendisini anlamamasından şikayetçidir. Belagat
sanatında ne kadar usta olsa da anlayan yoktur. Çünkü o zaman Köstence’de
Karadeniz kıyısında Latince bilen yoktu. İnsanı insan yapan unsur düşünme
kabiliyeti ve lisanı kullanabilmesi ama Nemrut ceza olarak bu özellikten mahrum
ediliyor. Bundan sonraki bölümlerde göreceğimiz Şeytan da konuşmuyor.
Comments
Post a Comment