INFERNO KANTO 5
Aşk-Meşk
Francesca
ve Paolo
Böylece,
ikinci halkaya indim.
Burada giderek, daha
fazla hüzün, ağlama, inleme sesleri vardı.
Koca Minos, dişlerini
gıcırdatarak, kapıda bekliyor;
Gelenlerin günahlarını itiraf
etmelerini istiyordu.
İtirafları dinledikten sonra,
günahkarları yargılıyor,
Cehennemin hangi kısmına
gönderileceklerine karar veriyordu.
Kaçıncı bölgeye
gönderildiklerini anlamak için, günahkârlar, Canavar’ın kuyruğuna bakıyorlardı.
Kuyruğu kaç kere kendi etrafında
dolarsa, o sayıya göre gidecekleri yeri anlıyorlardı.
Önünde daima, toplanmış bir
kalabalık vardı,
Herkes Minos’ a itirafta
bulunmak için sırasını bekliyordu.
Minos beni görünce bu olağanüstü
vazifesini bıraktı ve
“Hey
Sen! Bu azap ülkesine gelen!
Kapının
genişliğine bakma,
Nasıl
girdiğine dikkat et, kimseye güvenme”
Virgil “Neye itiraz ediyorsun? Onun giriş izni var mâni olma,
Yukarıdan -emri yerine getirilen kişiden- izin almış, daha fazla soru sorma bize” dedi.
Şimdi, artık iyice moralim
bozulmaya başladı.
Burada bütün ışıklar
karartılmıştı.
Önümüzde sanki karanlık bir deniz vardı,
Ve denizin üzerinde bitmez
tükenmez bir fırtına.
Karşıt rüzgârlar, hortumlar,
buna maruz kalan ruhları yerden
yere, savuruyordu.
Yukarı doğru atıldıklarında,
kayalara çarptıklarında,
Bu zavallılar,
felaket rüzgarlarına söyleniyorlardı.
Bu çukura düşenler şehvet
tutkularının kurbanı olmuşlardı.
Akılla değil, duyguyla karar
vermişlerdi. Fırtına onları,
Bir yukarı, bir aşağı, bir sağa,
bir sola; yerden
yere savuruyordu.
Bir anlık sükûnete, muhtaçtılar.
Biraz sakinliğe kavuşmak, acıyı
daha az hissetmek istiyorlardı ama hiç ümitleri yoktu.
“Bu
karanlıkta bu acıyı çekenler kimler, üstadım?” dedim.
“İlk
gelen Semiramis’ tir.
Bir
zamanlar, pek çok millete hükmeden bir imparatoriçeydi.
Meydana
gelen skandalı örtmek için istediği gibi kanunlar çıkarttı.
Ninus’
un eşiydi, sonra varisi oldu.
Onun
hükmettiği topraklara artık Sultan hükmediyor!
Arkadan
Cleopatra geliyor;
Sonra
Truvalı Helen; onun yüzünden senelerce ıstırap yaşandı,
Biliyorsun
Achille’in hikayesini,
En
son savaşta aşkı buldu.”
Virgil, aşk- meşk meseleleri
yüzünden,
Buraya düşmüş olan daha yüzlerce
ruhu gösterdi.
Bunların halini görünce içim
acıdı.
Yine yolunu kaybetmiş bir adam
gibi oldum!
“Söyle
bana Şair, acaba ben şu ilerde hafif bir rüzgarla,
Bize
doğru savrulan ikiliyle konuşabilir miyim?”
“Onlar
buraya gelene kadar bekle, sonra, sevgiyle hitap et.
Onlar
aşka gitmişlerdi, Aşk’ı duyunca
gelirler.”
Yanımıza yaklaşınca onlara
seslendim hemen;
“Bu ıstırapla hırpalanmış olan ruhlar,
Eğer
yasak değilse, benimle konuşur musunuz?”
Dido’ nun yanından ayrılarak,
yuvalarına kavuşmak isteyen güvercinler gibi,
O kötü rüzgarla mücadele ederek
yanıma geldiler.
Benim içten seslenişim onlara
böyle bir etki yaptı.
“Yaşayan adam,
kibar ve iyi niyetli,
Bizi bu karanlıkta
ziyarete geldin,
Bizim vücudumuz,
dünyayı kanla lekelemişti,
Alemlerin
yöneticisine –eğer kabul ederse- yakaralım,
Sana iyilik,
sağlık, huzur versin.
Çünkü, sen bizim
halimize acıdın.
Şimdi rüzgâr
durmuşken ne istersen söyle, seninle
konuşmak bizi mutlu eder.
Po ırmağının
denize döküldüğü, huzura kavuştuğu yerdeydik; (Ravenna)
Aşk onun kalbini
sardı;
Benim- benden
alınan güzel vücudumun- yüzünden.
O felaket beni
hala yaralamakta.
Aşk, aşığı
bırakmaz, maşuku bırakmaz.
Beni öyle bir
eline aldı ki; gördüğün gibi hâlâ bırakmadı.
O aşk ki; bizi
ölüme götürdü...
Bizim hayatımızı
elinden alanı, Gianciotto’yu, Caina bekliyor.”
Onların sözleri bize ulaşınca,
başımı önüme eğdim.
Şair sordu: “Ne düşünürsün?”
“Of,
of kim bilir ne hülyalar, ne güzel düşünceler onları bu hale getirdi.
Ne
özlemler, ne sevdalar yaşadılar.” dedim. Sonra tekrar bu çifte döndüm:
“Francesca,
anlattıkların beni hüzne gark etti; ağlattı.
Nasıl
başladı bütün bunlar, söyle bana.”
“En acısı, mutsuz zamanlarda,
geriye dönüp bakmak
Ve mutlu zamanları
hatırlamaktır.
Bunu üstadın iyi
bilir. Aşkımızın nasıl başladığını
bilmek istiyorsan,
Anlatayım; hem
ağlayayım, hem anlatayım:
Bir gün, birlikte
zaman geçirmek için, Lancelot’ un hikâyesini,
Onun nasıl aşka
teslim olduğunu okuyorduk.
Yalnızdık ve
hiçbir şeyden şüphelenmemiştik.
Okurken, hep
gözlerimiz birbirini buluyordu,
Yüzlerimiz
sararıyordu.
Sadece bir an bizi
mağlup etti.
Kızın güzel
gülüşünü öpen, hakiki sevdalıyı okuyunca, bu yanımdaki,
-benden hiç
ayrılmayacak olan, -bu yanımdaki;
Bütün vücudu
titrerken, öptü beni dudaklarımdan.
Ya kitaba ve
kitabı yazan şaire ne demeli?
O gün, artık
kitabı bir daha okumadık.”
İki ruhtan biri bunları
anlatırken, diğeri ağlıyordu.
Bende de onların acısından o
kadar etkilendim ki; bayılmışım.
Bir anda ölü gibi yere yığılıp,
kalmışım...
YORUM
Dante ve Virgil, Felsefe evini
gördükten sonra, Cehennemin ilk halkasına gelirler, asıl Cehennem burada
başlamaktadır. Cezalandırılan ilk günah, şehvet sebebiyle işlenen günahlar
olmakta.
Nasıl Cennet bahçesinde her şey
yolundayken, Âdem ve Havva’nın yasak meyveyi yemesiyle ilk günah işlendiyse,
İnferno’daki ilk günah, “aşk günahı “. Felsefe evinin bulunduğu sakin ve
huzurlu ortamdan sonra, beşinci bölümde aşk meşk konusu, “rasyonellik değil de, duygulara esir olma” hali ortaya çıkıyor.
Burada Zebani rolünde, mitolojik
bir karakter olan Minos var. Minos şairlere “gideceğiniz yere dikkat edin” diyor. Hem yönlerini bulmaları
bakımından, hem de Cehennemdeki ruhlarla konuşurken dikkatli olmaları konusunda
uyarılmış oluyorlar.
Bulundukları yer, kör karanlık
ve her taraftan kuvvetli rüzgarlar esiyor. Ruhlar, sağdan sola, soldan sağa
savruluyor; bir an bile huzur bulamıyorlar. Aklını bir kenara bırakıp, duygularıyla
hareket edenler, öbür dünyada da fırtınaya tutuluyorlar.
Cennet’ te nasıl melekler,
sürekli sonsuzluğu temsil eden bir halka çizerek, Tanrı’ nın etrafında
dönüyorlarsa, buradaki ruhlar da, devamlı olarak, dairesel hareketlerle
dönüyorlar. Havada dönen leylekler gibiler. Kuşların
avlanmak için daire çizmesi gibi, henüz doygunluğa ulaşamamış, istek ve
arzuları devam eden ruhlar Inferno’da sürekli hareket halindedir.
Cennetlikler ise artık huzura ermiş, başka bir
şeyde akılları kalmamış ruhlar. Cennet, hiçbir şeyin eksikliğini hissetmeden
ruhların, sıkıntısız, tasasız yaşadığı bir yer olarak tasvir ediliyor, ileriki
bölümlerde. Bu
kantoda tarihten örnek verilmiş; o dönemin anlayışıyla, Kraliçelerin, eşleri
öldükten sonra başkalarıyla evlenmeleri eleştiriliyor.
Semiramis (MÖ 824’te kocasının ölümü
üzerine tahta geçiyor)
Asur Kraliçesi olan Semiramis,
eşi Ninus ' un ölümü üzerine hakimiyeti eline almış, kralın varisi olmuş ve ikinci defa evlenebilmek için kanunu
değiştirmiş. Esasında Semiramis’in yeniden evlenmesi bir günah
değil ama Dante eşinin ölümünden sonra kadınların yeniden evlenmesini pek hoş
karşılamıyor.
Dido
Aeneas’ ı Kartaca’
da misafir eden Kraliçe Dido; daha evvel kocası öldüğünde onun hatırasına sadık
kalacağına yemin etmişken, Aeneas’ a âşık oluyor, aralarında büyük bir sevgi
yaşanıyor fakat, Aeneas onu bırakıp, Roma’ yı kurmak üzere İtalya’ ya yelken
açtığında bu durumu onuruna yediremeyip intihar ediyor. Çünkü, Truvalı
kahraman, Roma devletini kurmayı kendi kaderi olarak görüyor.
Cleopatra
Cleopatra’nın hem Sezar, hem de
Sezar’ın ölümünden sonra Mark Anthony ile olan ilişkisi, Roma’da Sezar
karşıtları tarafından iyi karşılanmamış. Roma’da Cumhuriyet’i korumak isteyen
ve “tek adam yönetimine” karşı olan muhalefet, Sezar’ın Mısır’daki firavunluk
gibi bir kraliyet hevesine kapılmasını, giderek daha da güç kazanmasını
istemediği için, bu durumu Sezar'ın aleyhine kullanmış. Ayrıca hem
Sezar, hem de Mark Anthony Cleopatra ile ilişkileri olduğu dönemde evliler.
ROMA / AMOR
Francesca ve Paolo
Dante’ nin gözü birlikte
savrulan iki ruha takılıyor; onlarla konuşmak istiyor. Bunlar Francesca ve
Paolo. Dante’nin yaşadığı dönemde onlar da Floransa da yaşamış olan iki
sevgili. Her ikisi de evli olduğu halde, aralarında bir aşk ilişkisi başlamış.
Francesca, Paolo’ nun ağabeyi Gionciotto evli. Paolo, Francesca’ nın
eşinin evde olmadığı zamanlarda, sık sık onun ziyaretine geliyor ve bir gün
birlikte kitap okurken, aralarında yakınlaşma oluyor. Bu durumu evde
çalışanların haber vermesi üzerine, Gionciotto, eve gelip, hem karısını, hem de
kardeşini öldürüyor.
Dante, bu iki ruhla konuşmak
isteyince; Virgil, aşktan bahset; gelirler diyor, gerçekten de ehlileştirilmiş
güvercinler gibi, aşk sözünü duyunca hemen geliyorlar. Francesca hikâyeyi
anlatıyor; Paolo ağlıyor.
Francesca, asil bir aileden
geliyor, okumuş biri, edebi bir dille anlatıyor hikayesini, Provansal aşk
şiirlerini anımsatırcasına konuşuyor. Bu durum Dante’ yi derinden etkiliyor.
Çünkü, o da, Beatrice için bu tarzda şiirler yazmıştı. Bir şair olarak, şiirin
okuyucuyu nasıl etkilediğine şahit oluyor; Francesca ’yı dinlerken, sanatçının
sorumluluğunu hissediyor.
Beatrice, daha önceki bölümlerde
gördüğümüz gibi, Dante’ yi kurtarmak için gelip; Virgil ‘den yardım istediğinde,
“Aşk konuşturdu beni, Aşk buraya getirdi” demişti. “Aşk”
cümlenin öznesi.
Cennet bölümünde daha
sonra göreceğimiz gibi Aşk döndürüyor dünyayı. Yaratılış, bedene ruh üflenmesi
de sevgiyle oluyor. Francesca, Aşk’ı kabahatli buluyor (kendisine kabahatli bulmamak
için belki de). Aşkı karşı konulamaz bir güç olarak görüyor. Şiiri, şiir kitabını suçlu
buluyor, yazılanların etkisinde kaldıkları için. Dikkati çeken bir başka
husus, Francesca’ nın sevgilisi Paolo’ nun ismini söylememesi. Sanki o çok
önemli değil.
Bir evvelki kanto da, Felsefe
evinde Dante en büyük şairler arasındaydı; onlardan biri olmakla, onların
arasına girmekle büyük gurur duymuştu; şimdi ise yazdıklarının insanlar
üzerindeki etkisine tanık olarak, ‘eğer yanlış bir şeye yol açtıysa’ diye üzüntü
duyuyor. Francesca, kendisini ve Paolo’ yu öldüren eşinin, Cehennemin kardeş katillerine, yakınlarına zarar verenlere
ayrılan bölümünde, Caina çukurunda olduğunu haber veriyor. Habil’ le
Kabil’ in hikayesinden yola çıkarak, Kabil’ in adı (Cain) verilmiş bu bölüme.
Comments
Post a Comment